MISIR’IN YÜKSELİŞİ VE TÜRK TURİZMİ!

Geçtiğimiz hafta turizm açısından oldukça yoğun geçti. Önce Bodrum, ardından İstanbul…
Bodrum’da, dünyanın en büyük tur operatörlerinden biri olan TUI’nin davetlisi olarak katıldığım programda, şirketin en büyük kruvaziyer gemilerinden biri olan Mein Schiff 5’e konuk oldum. Burada TUI CEO’su Sebastian Ebel’in katıldığı basın toplantısını izleme fırsatı buldum. Öncelikle bu davet için TUI yetkililerine teşekkür etmek isterim.
Hemen ertesi gün ise İstanbul’da düzenlenen İTF - İstanbul Turizm Fuarı’nı bir günlüğüne de olsa takip etme imkânı buldum. Burada çok sayıda sektör temsilcisiyle gündemi değerlendirdim. Özellikle son dönemde Mısır’ın turizmde yaptığı atılımlar, hem fuarda hem de basın toplantılarında en çok konuşulan başlıkların başında geliyordu.
Mısır turizminin son yıllardaki yükselişi dikkat çekici. Edindiğim bilgilere göre, Mısır bu yıl 17 milyonun üzerinde turist ağırlamış. Bu rakam, Antalya’ya gelen turist sayısıyla neredeyse aynı. Ancak hedefleri çok daha büyük; iki yıl içinde bu rakamın 30 milyon turisti aşması bekleniyor.
Bu konuyu TUI CEO’su Sebastian Ebel’e sorduk. Onun verdiği yanıt oldukça çarpıcıydı:
“Siz BMW iseniz kendinizi Polo ile karşılaştıramazsınız.”
Ardından ekledi:
“Mısır çok hızlı büyüyor. Aileler orayı tercih ediyor. Ödedikleri paranın karşılığında iyi bir ürün alıyorlar. Bu nedenle rekabetçiliği korumak şart. Mısır’daki bu büyüme sadece Türkiye’yi değil, bütün ülkeleri etkileyecek. Ama asıl önemli olan, ürününüzün kalitesini koruyarak fiyat-hizmet dengesini iyi kurmaktır. Her zaman yaptığımız işin en iyisini yapmalıyız. O zaman rakiplerin ne yaptığı önemli olmaz. Siz BMW iseniz kendinizi Polo ile karşılaştıramazsınız. Biz 4 ve 5 yıldızlı otellerin dışındaki otellerle rekabet halinde değiliz.”
Ebel’in sözlerinden çıkarılacak en önemli ders şu: Rekabeti doğru okumak, kaliteyi korumak ve hizmette fark yaratmak.
İstanbul Turizm Fuarı’nda ise Rixos Hotels Mısır CEO’su Erkan Yıldırım ile geniş bir sohbet yapma imkânı buldum. Rixos’un Mısır’da bugün 11 otel ve 7 bin oda ile hizmet verdiğini, iki yıl içinde ise 15 otele ve 10 bin odaya ulaşmayı hedeflediklerini söyledi. En önemli nokta ise şu: Rixos, Mısır’da yatırımcı değil, “know-how” satan bir zincir.
Bu tablo bize, Mısır turizmine olan inancın ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. Rixos’un yatırımlarının ardından, diğer Türk turizm gruplarının da bölgeye olan ilgisinin artması tesadüf değil. Üstelik Mısır hükümeti de yabancı yatırımcıya her türlü desteği vereceğini açıkça dile getiriyor.
Peki, Mısır Türkiye’ye rakip olabilir mi?
Bu soruya Erkan Yıldırım şu cevabı verdi:
“Son yıllarda Mısır çok fazla ön plana çıktı. Hem yatırımcı hem de tatilci anlamında. Türkiye, Mısır’ı bir tehdit olarak görmemeli, bunu rekabet olarak değerlendirmeli. Çünkü rekabet, her zaman dinamizm getirir, yaratıcılığı geliştirir. Türkiye ile Mısır arasındaki rekabet ilerleyen yıllarda daha da artacak. Antalya, bugün 17 milyon turiste ulaştı. Mısır ise 17 milyon turist ağırlıyor ve 2030’da bu rakamı 30 milyona çıkarmak istiyor.”
Yıldırım’ın bu sözleri aslında Türkiye için de bir fırsatın habercisi. Çünkü rekabet, turizm sektöründe daha iyiyi üretmeye zorlar.
Bugün gördüğümüz tablo şu: Türk turizmcisi, Türkiye’deki deneyimlerini Mısır’a taşıyor. Rixos bunu başardı, diğer Türk grupları neden başaramasın? Fakat burada önemli bir uyarı yapmak gerekir: Türkiye’yi unutmadan, sektörde bir “turizmci göçü”ne yol açmadan bu iş yapılmalı. Aksi halde son dönemde sıkça duyduğumuz “yurt dışına yönelme” trendi, Türkiye turizmi için risk oluşturabilir.
Bu arada Bodrum Limanı’nda TUI’ye ait Mein Schiff 5 kruvaziyer gemisinden de bahsetmeden geçemeyeceğim. Adeta yüzen bir otel… İçinde yok yok. Profesyonel yönetim, memnun konuklar ve bambaşka bir tatil anlayışı. Son yıllarda kruvaziyer turizminin neden bu kadar dikkat çektiğini burada bir kez daha görmüş oldum.
Sonuç olarak, Mısır’ın yükselişi Türkiye için bir tehdit değil, güçlü bir uyarıdır. Asıl mesele, kaliteyi ve hizmet anlayışını her zaman en üstte tutmak. Çünkü turizmde başarı, yalnızca sayıların değil, misafirin memnuniyetinin gücüyle ölçülür.
Benim bu yolculukta gördüğüm şey şu!
Turizm, sadece otellerin doluluk oranlarından ibaret değil. İnsanlara hissettirdiğiniz değer, bıraktığınız iz ve paylaştığınız kültür en az rakamlar kadar önemli. Bodrum’dan İstanbul’a, oradan Mısır’a uzanan bu sohbetlerde bir kez daha anladım ki; turizm aslında “insana dokunma sanatı.” Ve biz bu sanatı doğru icra ettiğimiz sürece, Türk turizminin önü her zaman açık olacak.