TARİHİ VE KÜLTÜREL BİR YOLCULUK “ELMALI”

Bu hafta ‘Öncü Gözüyle’ yolumuzu Antalya’nın tarihi ile zengin ilçesi Elmalı’ya çevirdik. Oldukça eski bir yerleşim birimi olan Elmalı’da Likyalılar ve Perslerin yanı sıra birçok Antik çağ medeniyetinin de yaşadığı biliniyor. Yakın tarihimizde ise Selçuklu ve Osmanlıya ev sahipliği yapan Elmalı’da 100 yıl öncesine kadar Rum ve Ermeni aileleri de yaşamaktaymış. Yaptığım araştırmalarda Elmalı, Osmanlı Devleti'nin ilk zamanlarında Anadolu Eyaletine bağlı Teke Paşaları'nın ikametgâhı olmasının ardından idare merkezinin Antalya'ya nakledilmesi üzerine ilçe haline gelmiş. Elmalı’ya bizi davet eden değerli büyüğümüz Süheyla Kor teyzemiz ile Elmalı merkezde buluşuyoruz. Süheyla Teyzemizin damadı olan Mehmet Başev ağabeyimiz de bizi bu gezide yalnız bırakmıyor. Süheyla teyzemiz ve Mehmet ağabeyimiz ile Elmalı gezimize başlıyoruz.









Elmalı’nın ihtişamlı Camisi ‘Ketenci Ömer Paşa Camisi’

Elmalı’daki ilk durağımız Ketenci Ömer Paşa Camisi oluyor. 1600 yılında yapılan bu caminin en önemli özelliği tek kubbeli Osmanlı mimarisi ile Kemerli olarak yapılan kubbe yüksekliği 27 mt. olan akustik bir ses tekniğine sahip olması. Ayrıca bu caminin en önemli özelliklerden birisi de ıışıktan, güneşin doğuşundan batışına kadar en iyi şekilde yararlanması oluşturuyor. Topdağı ve Elmalı Dağının eteklerinde yer alan ve dönemin ve aynı zamanda günümüzün en ihtişamlı camisi olan Ketenci Ömer Paşa Camisi, değerli İznik çinileri ile de donatılmış. Aynı bölgenin hemen yanında yer alan medrese ve Hamam da burada gezip görebileceğiniz mekânlar arasında. 1602 yılında Ketenci Ömer Paşa tarafından camii ile birlikte yaptırılan Ömer Paşa Medresesi 24 kubbe 12 revaklı kesme taş ve dövme demirden yapılmış. Ömer Paşa Camii batısında bulunan bey hamamının ise klasik devirde yapıldığı sanılıyor. Evliya Çelebi'nin de bahsettiği hamamının XVI. yüzyılın sonu XVIII. yüzyılın başlarına ait olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca yine Caminin alt bölgesinde yer alan ve Kuranı-Kerimin en son tefsirini yapan Hamdi Yazır adına açılmış olan müzeyi de gezebilirsiniz.





Ancak burada dikkatimizi çeken en önemli konu ise caminin ihtişamının yanında bahçesinin düzensiz oluşuydu. Elmalı’yı Elmalı yapan en önemli eserlerin başında gelen bu Osmanlı Mimarisi caminin çevre düzenin bir an önce hayata geçirilmesi ve kent ile bütünleştirilip bahçesinin taş yığınından yeşil alana döndürülmesinin bölgeye artı değer katacağını düşünüyorum.

Eski yapılı ahşap evler ile tarihe yolculuk yapıyorsunuz

Elmalı’nın en dikkat çeken yapıları ise o döneme ait eski cumbalı evler.. Bölgeye gelen yerli yabancı çok sayıda turist bu evleri ziyaret ederek hem fotoğraf çekiyor hem de içlerine girip yaşayışı yerinde görebiliyorlar. İşte bu yapıların başında gelen ve halen Elmalı Kültür ve Turizm Dayanışma Derneği tarafından müze olarak kullanılan ve adını yakından tanıdığımız bir dönem Antalya’nın Büyükşehir Belediye Başkanlığını yapmış olan Hasan Subaşı’nın büyük dedesine ait olduğunu öğrendiğimiz ‘Kandilzade Hasan Sıtkı Bey Konağı’ Bu konak halen hem müze olarak kullanılıyor hem de derneğe üye olan kişiler burada yemekler verip, etkinlikler düzenleyip derneğe katkı sağlıyorlar. Bu gelirlerle de çocukların eğitimlerine katkı sağlanıyor. Kandilzade Hasan Bey, Hasan Subaşı’nın annesinin dedesi ve kendisinin adı da buradan geliyor. Kandilzade Hasan Bey, Atatürk döneminde 2 dönem Antalya milletvekilliği yapmış, daha önce müdafai hukuk cemiyeti başkanlığı yapmış ve hukukçuymuş.



Çok etkileneceğiniz bir mekan ‘Kandilzade Hasan Sıtkı Bey Konağı’

Konak 2 katlı ve ziyaretçilere hizmet veriyor. Üst katında o döneme ait kullanılan eşyalar birebir olarak odalarda yer alıyor. Pencerelerdeki el işlemelerinde yer alan dantel perdeler dahi o dönemi bize yansıtıyor. Alt katta ise yine o döneme ait çok sayıda eser ile karşılaşıyoruz. Bu eserlerin en ilgi çekici eseri ise yine 1950’li yıllarında Amerika’nın Marşal yardımı sonrasında ülkemize hibe ettiği ve iki kişinin zor kaldırdığı oldukça ağırı ve büyük olan radyo dikkatimi çekiyor.


Öğrendiğimize göre ise bu radyo da o dönem burada yaşayanılar maalesef ilk kez bu radyoyu açtıklarında Kore savaşının acı haberlerini dinlemişler. Yine konağın bahçesinde eski dönemde kullanılan antika eserler ile donatılmış.



Tarihi Leblebiciler çarşısında “Ahilik Geleneği” imrendiriyor

Elmalı’ya gelip de Leblebiciler çarşısına uğramamak hiç olmaz. Bu çarşı da yaklaşık 150 yıldır hizmet veriyor. Eski görünümü ile restore edilmesine rağmen o günleri bize yaşatıyor. Buradaki en önemli özellik mimarisinin yanı sıra esnafın ahilik geleneğini devam ettirmesi oluşturuyor. Burada çarşıya giriyoruz ve yolumuzun üzerinde yıllardır bu çarşıdan esnaflık yapan leblebici Ahmet Millioğlu ve eşinin işlettiği dükkâna uğruyoruz. İçerideki imalat kazanında mis gibi bir Leblebi kokusu ve Leblebi şekerinin imalatını yerinde görme şansı buluyoruz. Tadına bakıyor ve hemen karşısındaki çarşının ve hatta Elmalı’nın en yaşlı esnaflarından birisi olan Sıtkı Serin Amcamızın yanına konuk oluyoruz. Sıtkı Amca burada Salep alım satımı yapıyor ve pirinç unu öğütüyor ve toptan bakkaliye yapıyor. Kendisi ile sohbete başlarken yanımıza yine çarşının bilindik simalarından İbrahim Akalın amcamız geliyor. İbrahim Akalın amcamız da burada yıllardır elekçilik yapıyor. Sıtkı Amca 80 yaşlarına gelirken İbrahim Amca da yaklaşık 60 yaşlarında. Esnaflık, Ahilik deyince hemen söze başlıyorlar.






“Paradan ziyade insanın güvenini kazanmayı prensip edindik”

“ Biz hayatımızda kredi kartı nedir bilmedik, bilmeyiz. Bankayla işimiz hiç olmadı. Biz buraya gelen misafirlerimize müşteri gözü ile değil bir dost, bir misafir gözü ile bakıyoruz. Hala dükkânımızın önüne sandalye koyup dükkânımız bırakır işimizi yapmaya gideriz. Tüm esnaflarımız burada birbirine saygılı ve çok da iyi bir şekilde hayatımızı sürdürüyoruz. Paradan ziyade insanın güvenini kazanmayı prensip edindik”

Leblebiciler Çarşısı yaklaşık 100 mt. Uzunluğunda. Çarşıya girdiğinizde kendinizi eski Osmanlı sokağı dediğimiz Arasta’da hissediyoruz. Leblebi kokuları, fırından gelen taze ekmek kokuları birbirine karışmış. Elimizde fotoğraf makinemiz bol bol fotoğraf çekmeye çalışırken, yine eski esnaflardan lakabı İzmirli olan Ali İhsan amcamız bizi dükkânına davet ediyor. Ve sıcak ekmek ile Meşhur Elmalı Tahin Helvasını tatmazı öneriyor. Hiç üşünmeden ekmeği alıyor ve sıcak ekmeğin içine tahini ekliyor ve bize ikram ediyor. Tahinle ekmeğin bir arada bu kadar güzel olacağını açıkçası hiç düşünmemiştim. Kendisine teşekkür ediyor ve yine eski esnaflardan Terzi Mehmet Abisin yanına geçiyoruz.



Mehmet Abi eski Singer makinesinin başında yıllardır bu işi yaparken, Elmalı’da beş bin nüfuslu ilçede 35 terziden sadece beş terzi kaldığını bize söylüyor ve “ Hey gidi günler heyyy!” diyerek duvarındaki eski terzilerin yer aldığı siyah beyaz resmi gösteriyor. Ölene kadar bu mesleği yapacağını ifade eden Mehmet abi kesinlikle bu sanatın devam ettirilmesinin gerekliğini de bize vurguluyor.

Söğütlü kahvelerinde çay molası

Çay molası için Elmalı’nın meşhur Söğütlü Kahvelerinin bulunduğu alana geliyoruz. Küçük bir dinlenme ve çay molasının ardından Akdeniz’in önemli besin kaynağı olan ve Elmalı’da da birinci öncelikli gıda hammaddelerin başında gelen Susam’ın tahin haline getirilişini izlemek üzere Tahin değirmenine uğruyoruz. Burada değirmen her ne kadar günümüz koşullarına uydurulsa da biz bu değirmende eskilere gidiyoruz.



Elmalı’nın iki önemli simgesi olan Sinan Ümmi ve ve Vahap Ümmi Türbelerini ziyaret ediyoruz

Buradan Elmalı’nın iki önemli simgesi olan Sinan Ümmi ve ve Vahap Ümmi Türbelerini ziyarete gidiyoruz. Sinan Ümmi ve Vahap Ümmi Hazretlerinin bulunduğu Türbeler günümüzde ziyaretçilerin akınına uğruyor. Bizim de gittiğimiz saatlerde oldukça yoğun bir kalabalık gözümüze çarpıyor. Eğer sizde Elmalı’ya giderseniz, İslam Felsefesinin en büyük temsilcisi olan Mevlana’nın ve Yunus Emre’nin Anadolu’daki temsilcileri olan Sinan Ümmi ve Vahap Ümmi Türbelerini de ziyaret ederek, inanışa göre dualar edip dileklerde bulunabilirsiniz. Ayrıca Türbelerin içerisinde yine bu zatlara ait İslami kitaplar ve bilgiler mevcut olup bunları da burada zamanınız var ise görüp okuyabilirsiniz. Bu arada Sinan Ümmi Türbesinin önünde Elmalı’yı kuşbakışı izleme şansınız da var.






Bizi konuk ederek gün boyu Elmalı’yı bizlere anlatan ve geçmişi bugünle buluşturan Süheyla Kor teyzemizin evine de konuk oluyoruz. Elleri ile bir gün önceden açmış olduğu hamur işlerini ve Elmalı usulü yaptığı baklavayı bize ikram ediyor. Bağdat Mahallesinde yüksek bir rakımda bulunan taş evinde bizleri ağırlayan Süheyla Teyze Elmalı’nın adeta aşığı. 8 yıl önce eşi Enver Amcayı kaybeden Süheyla Teyzenin en büyük merakı kitap okumak.7 5 yaşında olan Süheyla Teyzenin tarihi kitaplara olan merakı açıkçası bizi çok hayrete düşürüyor. Evinin odasında yer olan torunları ile çekilmiş fotoğrafları ve eski Elmalı fotoğraflarını bize gösteren Süheyla Teyze, gerçek bir Elmalı Hanımefendisi olarak bizleri ağırlıyor.



Elmalı Müzesi mutlaka görülmeli…

Elmalı müzesine geçiyoruz. Müzede M.Ö 4 bin yılına ait eserler yer alıyor. Bu eserlerin burada yer alması da ilgiyi buraya daha da çok çekiyor. Çevresindeki höyük kazalarında Amerikalı Prof. Melik tarafından kazılar başlatılmış. Elmalı Müzesi 2400 metre kare yüzölçümlü, ikisi normal biri bodrum katı olan 3 katlı bir yapıdan oluşuyor. Girişte danışmanın da yer aldığı bir salon, sağ yanda idari mekanlar ve konferans salonu yer alıyor. Girişe göre sol yandaki 1 nolu salonda yer alan 8 vitrindeki sergileme, Geç Kalkolik döneme ait Bağbaşı eserleri ile başlatılmış, Karataş Semahöyük ‘ün ilk Tunç dönemi eserleriyle devam ettirilmiş. Dönemin yaşam biçimini yansıtan çeşitli buluntular tipolojik ve işlevsel bir düzenleme çerçevesinde ziyaretçiye sunuluyor. 2 Nolu salonda yine aynı dönemlere ait mezar ve depolama kaplarından seçilmiş örnekler sergileniyor. 3 Nolu salonda, Karataş - Semahöyük mezarlık alanında bulunmuş olan 3 adet küp mezarı, özgün konumlarında, içlerindeki iskeletler ve ölü hediyeleri ile birlikte çarpıcı bir atmosfer içinde görmek mümkün!..






Birinci katın sağ yanında yer alan 1 Nolu teşhir salonunda Hacımusalar Höyük ve Karaçakır kazılarında bulunan eserler kronolojik bir düzen çerçevesinde ziyaretçilere sunuluyor. Diğer vitrinlerde, Karaburun, Kızılbel ve Bayındır Tümülüs kazılarından elde edilen bazı buluntular sergilenmekte, bilgi panolarında, Antalya Müzesi‘nde teşhir edilmekte olan eserlere de yer verilerek, Tümülüslerin bir bütün halinde tanıtılmaları sağlanıyor. 2 Nolu salonda, bölgede oldukça rağbet gören yerel tanrılardan Kakosbos, 12 tanrılar, Helena ve Diokurlar‘ın betimlenmiş olduğu adak stelleri ile bazı yazıtlı taşlara ait örnekler sergileniyor. 3 nolu salonda Likya şehir sikkeleri ile Roma İmparatorluğu Sikkeleri kronojik bir düzen içinde sergilenmiş, bölgede sikke basan kentlerle ilgili bilgiler verilmiş. Duvar panolarında sikke basım tekniği ile ilgili bilgi verilirken sikke tarihçesi, fotoğraflarla da desteklenerek kronolojik bir düzen içinde verilmeye çalışılmış .Birinci katın sol kanadın da yer alan 5 nolu salonda “ Yüzyılın Definesi “ olarak da anılan İÖ 5. yüzyıl Elmalı Definesi ‘ne ait imitasyon çarpıcı bir atmosfer içinde sergilenmekte. Bilgilendirme panolarında definenin bulunuşu, kaçırılışı ve topraklarımıza dönüşü ile ilgili öyküye yer verilirken sikkeler hakkında ayrıntılı bilgi veriliyor.












Arykanda kazalarında gün ışığına çıkarılmış eserlerin sergilendiğinde 6 nolu salonda Roma ve Bizans dönemlerine ait ev sunakları, adak stelleri, lahit ve heykel parçaları, pişmiş topraktan günlük kullanım kapları, dokuma, takı ve tıbbi aletlerden seçilmiş örnekler bulunmakta. Yine aynı salonda bölgenin yerel tanrılarına ait adak taşlarına da yer verilmiş ve bu konuda kısa bir bilgi verilmiş. 7 nolu salonda Elmalı çevresinden bulunmuş Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari parçalar ve yekpare taştan oyulmuş ilginç bir vaftiz teknesi sergileniyor. Birinci katın 4 ve 8 nolu salonlarınsa, kendi orijinal ölçülerinde rekonstrüksiyonu yapılmış olan Karaburun ve Kızılbel Mezar odaları duvarlarının renkli resimleri ile ziyaretçilerine sunuluyor. Salon girişlerinde, mezarların bulunuşu, restorasyon çalışmaları, tarihleri ve duvar resimlerinin ikonografisi hakkında geniş açıklamalar bulunan bilgi panoları yer alıyor. Müzenin 400 metrekarelik açık teşhir alanında bölgede bulunmuş lahitler, yazıtlar, mimari parçalar, sunaklar, stellerden bazı örnekler tipolojik bir düzen çerçevesinde teşhir edilmektedir. Ayrıca bölgede artık yok olmaya yüz tutan anıtsal arı sirenlerinden bir örnek Yukarı Söyle Köyünden alınarak bahçenin bir köşesine kurulmuş.

Organik pazardan alışveriş keyfi…

Elmalı tarımı ile de dikkat çeken bir bölge. Son yılarda gelişen seracılık ile başlayan ekonomik canlanma, ilçede son dönem kapanan bankaların açılmasını da sağlamış görünüyor. Avlan Gölünün tekrar su toplaması ile Sedir ağaçları kendi renklerine kavuşmuş ve bölgenin simgesi olan sedirler Elmalı’nın içinde de kendini gösteriyor. Eğer Pazar günü Elmalı’ya giderseniz mutlaka sebze pazarına uğramanızı tavsiye derim. Üreticiden tüketiciye ulaşan organik ürünler sizleri burada bekliyor. Alışveriş yaparken büyük keyif alacaksınız.









Tereyağlı Un helvası, mutlaka tadılmalı…

Elmalı’nın en önemli damak tatlarını ise yine et ünleri oluşturuyor. Elmalı caddesi üzerinde yer alan Şenbaba Kebap salonuna uğruyoruz. Oldukça yoğun ilgi çeken bu mekânda Elmalı usulü şiş köfte, piyaz ve tereyağlı un helvasını tadıyoruz. Özellikle tereyağlı un helvası farklı bir tat olarak göze çarpıyor. Yine yemek sonrası Elmalı’da muhakkak tatmanızı istediğim bir başka tat da keçi sütünden ve doğal salepten yapılmış meşhur dondurması. Bu arada Elmalı deyince ilk akla gelen isimlerden birisi olan Hasan Subaşı Başkanımın açtığı Çiftlik ürünlerin de artık bir marka olduğunu görüyoruz. Buradan kendisini kutluyoruz. Elmalı’da bizleri ağırlayan ve ilgilerini esirgemeyen Süheyla Kor Teyzemiz ve Mehmet Başev ağabeyimize teşekkürlerimizi sunarak , Bağ Bozumu Gezisi için tekrar gelmek üzere Elmalı’ya veda ediyoruz. Gelecek hafta görüşmek üzere