HALİL ÖNCÜ YAZDI: 'TURİZM VE DEPREM RİSKİ!'
Ülkemiz, eşsiz doğal güzellikleri, tarihi, kültürel zenginlikleri ve sıcakkanlı misafirperverliği ile dünya turizminde her zaman ön sıralarda yer bulmaya devam ediyor. Karadeniz’den, Ege'nin muhteşem kıyılarına, Akdeniz'in turkuaz sularına, Kapadokya'nın büyüleyici atmosferine, İstanbul'un tarihi dokusundan, Çanakkale’nin Troya’sına, Yaylalarından, Güneydoğusu’na kadar her köşesine kadar bir cazibe merkezi. Ancak bu güzelliklerin üzerinde, görmezden gelinemeyecek bir tehlike gölgesi dolaşıyor: Deprem!

Son yaşadığımız acı tecrübeler ve son olarak İstanbul’da Marmara Denizi içinde yer alan fay hattında meydana gelen 6.2 şiddetindeki deprem, ülkemizin ve özellikle İstanbul’un deprem kuşağında yer aldığını ve bu gerçeğin hayatımızın her alanını derinden etkilediğini bir kez daha acı bir şekilde hatırlattı.
Deprem bizi sallarken, biz depremi ne kadar sallıyoruz, merak ediyorum doğrusu..
Peki, turizm sektörü bu hayati tehdit karşısında ne kadar hazırlıklı?
Özellikle yoğun yapılaşmanın ve plansız büyümenin yaşandığı turizm destinasyonlarımız, olası bir depremde misafirlerine güvenli bir liman sunabiliyor mu, sunuyorsa, bundan sonra da sunabilecek mi?
Maalesef, bana göre bu soruların cevabı pek de iç açıcı gözükmüyor. Çarpık yapılaşma, rant odaklı imar değişiklikleri ve denetimsizlik, pek çok turizm destinasyonunu risk yumağına çevirmiş durumda. Özellikle kıyı şeridindeki otellerin ve konaklama tesislerinin ne kadarının güncel deprem yönetmeliklerine uygun inşa edildiği, kullanılan malzemelerin kalitesi ve zemin etütlerinin ne kadar titizlikle yapıldığı ciddi bir soru işareti.
Açıkçası, "Müşteri memnuniyeti" ve "doluluk oranları" gibi öncelikler, çoğu zaman "güvenlik" ve "dayanıklılık" gibi hayati unsurların önüne geçmiş gibi görünüyor. Sürdürülebilir turizmin konuşulduğu son dönemde bu risk ne kadar konuşuluyor ve bu konuda neler yapılıyor merak ediyorum doğrusu.
Olası bir depremde, panik ve kaosun hakim olacağı bu tesislerde, can kayıplarının ve yaralanmaların önüne nasıl geçilecek? Tahliye planları ne kadar gerçekçi ve uygulanabilir? İlk yardım ve acil durum ekipleri ne kadar donanımlı? Bu soruların tatmin edici cevaplarını alma zorunluluğu var.
Geçtiğimiz aylarda Kartalkaya’da yaşadığımız yangın sonrası kaybettiğimiz 78 canı hala unutmadık. O güne kadar Yangın Güvenliğinin çok konuşulmadığı bir dönem sonrası olan bu dramatik durum, Türk turizminin belki de en kara günü olarak tarihe yazıldı. Her ne kadar, bu durumdan sorumlu olanlar henüz ortaya çıkmasa da acıyı hala içimizde yaşamaya devam ediyoruz. Bu konuya ne kadar hazırlıksız olduğumuz da ortaya çıktı. Peki bu konuda ders aldık mı? Tabii ki hayır ardından Uludağ’da aynı görüntüleri yaşadık ve dört kişinin yanarak öldüğü benzer bir durumla karşılaştık.
Depreme dönecek olursak;
Turizm destinasyonlarındaki belediyelerin deprem konusundaki çalışmaları da ne yazık ki yeterli görünmüyor. İmar planlarının hazırlanması ve uygulanması sürecindeki aksaklıklar, birçok bölgede maalesef kaçak ve ruhsatsız yapılaşmaya göz yumulması, zemin etütlerinin yetersizliği gibi sorunlar, deprem riskini artırıyor. Altyapı sistemlerinin depreme dayanıklılığı, toplanma alanlarının belirlenmesi ve halkın bilinçlendirilmesi gibi konularda da ciddi eksiklikler söz konusu. Deprem olduğunda anladığımız bu durumlar, depremi unuttuğumuz dönemlerde hatırlanmıyor bile…
Hele hele imar problemleri ise adeta kangren olmuş durumda. Rant uğruna yapılan kat artışları, dere yataklarına ve riskli zeminlere inşa edilen yapılar, olası bir deprem için tehlike saçıyor. Bu durum sadece bölgeler halkı için değil, aynı zamanda tatil için gelen misafirlerimiz, turistler için de büyük bir tehdit oluşturuyor.
Unutmayalım ki, bir turizm destinasyonunun en önemli özelliği sadece doğal güzellikleri değil, aynı zamanda güvenli bir ortam sunabilmesidir.
Peki, bu tablo karşısında ne yapmalı?
Öncelikle, turizm sektöründeki tüm paydaşların, otel işletmecilerinden yatırımcılara, belediyelerden merkezi hükümete kadar herkesin bir araya gelerek, sorumluluk alması gerekiyor.
Mevcut binaların deprem dayanıklılık testleri ivedilikle yapılmalı, güçlendirme çalışmaları tamamlanmalı ve yeni yatırımlarda en güncel deprem yönetmeliklerine titizlikle uyulmalı. Acil durum planları hazırlanmalı ve personel bu konuda düzenli olarak eğitilmeli.
İmar planları bilimsel verilere göre yeniden düzenlenmeli, kaçak yapılaşmaya kesinlikle izin verilmemeli, zemin etütleri titizlikle yapılmalı ve denetim mekanizmaları güçlendirilmeli. Halkın deprem bilincini artırmaya yönelik çalışmalar yapılmalı, deprem gerçeği unutturulmamalı ve güvenli toplanma alanları muhakkak oluşturulmalı.
Turizm bölgelerindeki yapılaşma süreçleri özel olarak denetlenmeli, deprem riskine karşı alınması gereken önlemler için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı ve yerel yönetimlere destek sağlanmalı.
Bu arada ülkemize gelen turistler, tatil seçimlerinde sadece fiyat ve konfora değil, konaklayacakları tesisin ve bölgenin deprem güvenliğine de dikkat ettikleri, bilinçli tercihler yaptıkları da unutulmamalı….
Turizmin cennet köşeleri olası bir deprem anında birer felaket alanına dönüşebilir, turizm sektörümüz telafisi güç yaralar alabilir ve en önemlisi, pek çok can kaybedilebiliriz. Unutmayalım ki, güvenli bir gelecek inşa etmek, günü kurtarmaktan çok daha değerli ve önemlidir. Turizmde sürdürülebilir başarı, ancak güvenli ve dirençli yapılarla, geleceğe dönük sağlam çalışmalarla mümkün olacaktır.
Haydi o zaman ne duruyoruz, harekete geçelim!
Halil ÖNCÜ / Turizm Dosyası