Kemer'in dağların arkasındaki güzelliği...
Asıl amacımız işte bundan sonra başlıyordu. Buradan Tahtalı dağının arka yüzünden yürüyerek Çukuryayla ve Yaylakuzdereye ulaşmaktı amacımız.Oldukça zor bir yolculuk olacaktı bizim için. Doğa şartları ile mücadele edecek, aşırı sıcak ve zeminin taşlık olması bizi zorlayacaktı. Dik inişler de açıkçası gözümüzü korkutuyordu Ancak bu güzellikleri yaşamak için bunu göze almıştık.
Ben ve 3 arkadaşım yavaş yavaş inişe başladık.
Tahtalı dağının arka eteklerinde geçtiğimiz yıla kadar bu mevsimde dahi kar olurmuş. Son dönem küresel ısınmanın da etkisi ile yaşanan aşırı sıcaklar, buradaki karları da eritmiş. Yolumuza devam ederken gördüğümüz taş oluşumları da dikkatimizden kaçmıyordu. Yürüdüğümüz zemin tamamen taşlık ve kaygan bir zeminden oluşuyordu. Bu yüzden zaman zaman ayaklarımızın altı hissetmez olmuş ve sık sık mola veriyorduk.
Özgürlüğü yaşayan Kelebek..
İşte bu molaların birinde elimde fotoğraf makinesi çekim yaparken bir kelebek bize poz veriyordu. Kaya parçalarının üzerinde duran ve yaklaşık 2000 mt. de özgürlüğü yaşayan bu kelebek aslında bize çok şeyi anlatıyordu.
Yine koyulduk yola. Bir tepe çıkarken, bir tepe indik. Yine bir tepenin üzerinde geldiğimizde karşımızda eşsiz güzelliği ile dağların arasına sıkışmış Çukuryayla’yı gördük. Gördük ancak oraya ulaşmamıza daha saatler vardı. Yürümeye devam ettik. Bölgede katran ağacı olarak bilinen kimileri bin yıllık sedir ağaçlarının arasından geçtik, kokularını hissederken şemsiye şeklini andıran dalları, devasa görüntüleri bizi çok etkiledi. Sadece karlı ve yüksek bölgelerde sert kış ortamlarında yetişen bu ağaçların bazıları bin yılı akşın süredir bu dağlarda. Kimi sedirler ise tarihe tanıklık edecek kadar eski, kimisi ise yeni topraktan filizlenmiş tarihe tanıklık etmeyi bekliyor.
Biraz ileride ise farklı bir koku ile karşılaştık. Yine bu dağlara has ender yetişen Dağ kekiklerinin nefis kokularını ciğerlerimize çektik. Topladığımız kekikler ile hemen oracıkta bir çay yaptık ve yorgunluğumuzu üzerimizden attık. Bu arada buradan geçen bazı trekking yapan gruplara da rastladık. Bizim geçtiğimiz bu yollarda onlarda doğanın bu güzelliğini keşfediyorlardı.
Bu anı unutmak çok zor..
Ve Çukuryayla’ya geldik. Çukuryayla Beydağlarının en yüksek yaylası olarak gösteriliyor. Yerleşim burada yok. Ancak bir aile sadece burada yaşamını sürdürüyor. Bu ailede sadece yaz aylarında buraya çıkıyor. Çünkü kış aylarında burada durmak, çetin kış şartlarını burada geçirmek oldukça zor. İnekleri ve keçileri olan bu aile tam bir Yörük yaşamını bizlere sergiliyor.
Gezimizin 3. saatinde Çukuryayla’dayız. Geniş bir düzlükte otlayan inekler, keçiler ve bunun yanında bu düzlükte bulunan arı kovanları da dikkatimizi çekiyor. 70 e yakın arı kovanı bal için bekliyor. Bu yükseklikte arıların sedir ağaçlarından da aldıkları polenleri bal için kullandıkları ve bu balında daha farklı ve katran tadı aldığını bize anlatıyor buradaki kişiler.
Ayak tabanlarımızın hayli aşındığını ve aşırı yorgunluktan artık uzun süreli bir mola verme zamanımızın geldiğini anlıyoruz. Bu mola bizim için hem yemek hem de su ihtiyacımızı gidermek için iyi gelecek. Çantalarımızdan çıkardığımız malzemelerimiz ile yaptığımız yemeğimizi doğal gölgelik olan şemsiye şeklindeki bir katran ağacının dalları altında veriyoruz. Açıkçası bu anı unutmak artık çok zor. Öyle bir güzellik ki anlatılmaz adeta yaşanır.
Mola sonrası Yaylakuzdere’ye doğru yol alıyoruz. Yükseklerden yavaş yavaş aşağılara doğru indikçe, katran ağaçlarının yerini kızılçamlar alıyor, havanın sıcaklığı da kendini gitgide hissettirmeye başlıyor.
Yürüyüş güzergahımızın son noktası olan Yaylakuzdere’ye döndüğümüzde burada bizi bekleyen bir araç ile eşsiz yayla manzaraları içinden Kemer’e dönüyoruz.