DAHA NE DURUYORUZ Kİ?

Halil ÖNCÜ ( KEMER ) - Kemer’in tarihi bölgeleri deyince Phaselis, Olimpos ( Çıralı ) biliniyor ama bilinmeyen o kadar çok tarihi yeri var ki…Bu yerlerin bazılarının kitaplarda ve tanıtımlarda yeri var, ama bazılarının yolu bile yok; bazılarının ise tanıtımlarda sadece isimleri var….

Kemer’in güneş ve denizinin yanı sıra bilinmeyen bir tarih deposu olduğunu bilmem biliyor muydunuz? Kemer deyince ilk akla gelen tarihi yerler genelde Phaselis, Olimpos (Çıralı) olarak bilinse de, özellikle Kemer içinde ve Torosların Bey dağlarında bilinmeyen birçok tarihi bölgesi adeta gün yüzüne çıkmayı bekliyor. Adeta kendisini gizleyen bu tarihi bölgelerin bazılarının isimleri tanıtım kitaplarında var, ama yolu yok; bazı yerlerin ise sadece adı var ama kimsenin haberi yok. Sizler için Kemer’in bazıları için bilinen ama birçok kesim tarafından bilinmeyen bu tarihi bölgelerini sizler için gezdik ve ne durumda olduklarına baktık.





Kemer’in denizi, kumu ve güneşi dışında belki de turizm ve kültürel anlamda çok büyük bir getiri sağlayacak, ama ilgisizlik nedeniyle yeterince tanınmayan ve unutulan bu tarihi bölgelerini adım adım dolaştık. Bunlar arasında Kemer Merkezde İdyros, Selçuklu Av Köşkü, Çalış Tepesindeki Helenistik çağdan kaldığı sanılan kale, Gedelme’deki tarihi Kadrama Kalesi ve Saraycık Köyündeki Kithaunara Kalesi gezdiğimiz bölgelerdi.

Kemer’in merkezindeki İdyros mutlaka turizme kazandırılmalı!...

İlk durağımız Kemer’in hemen Ayışığı Koyunun yanında bulunan Antik İdyros kenti oluyor. Etrafı çevrilmiş ve kapısında bir kilit var. İçeriye girmeniz imkânsız. Bu arada burasının kapısının önünün de özellikle geceleri seyyar kokereç ve köftecilerin mekanı olduğunu da hatırlatmadan geçemeyeceğim. Burada eski bir Bizans kilise kalıntısının var olduğunu biliyoruz. Duvarları ve özellikle yerde bulunan küçük taşlardan yapılmış çiniler ise artık kaybolmaya yüz tutmuş. Bu alan her ne kadar kapalı olsa da yıllardır bu bölgenin turistlerle buluşması adına herkes bir takım projeler ortaya koysa da ben bildim bileli bu bölge böyle atıl durumda. Yetkililerin bu kültürel zenginliği değerlendirip hem kültüre hem de turizme kazandırmalarında fayda olduğuna inanıyorum.

Çalış kalesi ortaya çıksam neler anlatacağım diyor ama….

Burada içimiz buruk Kemer’in kuşbakışı görünümü ile ünlü Çalış tepesine çıkıyoruz. Çıkıyoruz çıkmasına ama yol tam bir kabus yolu. Oldukça tehlikeli ve uçurumlar var. Yolun mutlaka gözden geçirilmesi gerekiyor. Belki de buraya bir teleferik yapılmalı diye düşünmeden de edemiyoruz. Yukarıya çıktığımızda, klasik Helenistik çağdan kalma ve Kemer ile Kiriş’e yüksekten hakim bakan tepede kurulu bulunan Çalış Kalesine geliyoruz. Sadece bir duvarı var hemen üstüne verici istasyonu kurulmuş. Sadece bir duvar. Kim bilir bu duvarın ağzı olsa bize neler anlatacak. Açıkçası bu kalenin varlığından birçok kişinin haberi bile yok!





Buradan yine Kemer içinde Kemer 1 girişinde Jandarma’nın hemen arkasında yeni hastane binasının yanında orman içinde saklanmış olan Selçuklulardan kalma Av köşküne gidiyoruz. Aracımızı park ediyoruz ve Jandarmanın yanından patika yoldan Selçuklu Av köşküne varıyoruz. Burasını daha önce de defalarca haber yapmamıza rağmen üzülerek söylemliyim ki; sadece bir tabela eklentisi dışında değişen bir durumun olmadığını görüyoruz. Buraya bir şeyler yapılmasa da biz bıkmadan usanmadan burasının turizme kazandırılması adına yazmaya çizmeye devam edeceğiz. Bölgenin tek Selçuklu eseri olan ve ormanın içinde kalan yerin içler acısı hali bizi oldukça üzüntüye boğuyor. Yan duvarının bir kısmı çökmüş ve ana binanın içinde çöpler ve içinin kazılmış halini görüyoruz. Burası 1230-1248 arası dönemlere ait yapı ve bilinen üç Selçuklu av köşkünden biri olmakla beraber, bölgenin de tek Selçuklu yapısı olma özelliğini taşıyor. Türk-İslam sanat geleneğinin tek örneği olma özelliğini de gösteriyor. Köşkün çatısı ile Hz. Süleyman'ın mühürü ve aynı zamanda Tekelioğlu Beyliği'nin (1400) bayrağında bulunan altıgen yıldız kabartmalı taş merdiven Selçuklu döneminden kalan en güzel örnek olarak hala gün yüzünde. Köşkün giriş kapısı ve ona yakın bulunan duvar yıkılmış durumda. Tanıtımlarda yer alan bu yeri tekrar ilgililere hatırlatıyor ve bu eserin gün yüzüne çıkarılmasını beklediğimizi adeta haykırıyoruz.


Kimsenin haberi yok!!...

Buradan yine içimiz buruk Toroslara uzanıyoruz. İlk durağımız Gedelme köyü oluyor. Burada köylüler ile konuşurken, bize Bizans Kalesinin yolunu gösteriyorlar. Geldiğimizde büyük bir kale ile karşılaşıyoruz. Duvarları bir bölümü ayakta ve içi oldukça harabe. Yıkık, dökük. Köyün ortasında kaldığı için birazda korunmuş gözüküyor. Burasının adı Kadrama Kalesi olarak biliniyor. Orta ölçekli bir şehir olan Kadrama Kalesinin içinde de doğal olarak bir insan boyunun geçebileceği bir de mağara bulunuyor. Ayrıca kalenin hemen yanında bulunan ve 25 asırlık olduğu tahmin edilen dev çınar ağacı da bu yapılar kadar eski olma özelliği taşıyor.


Lahitler yol kenarında, eski taşlar köy evlerinde..

Yolumuzu Batıya çeviriyoruz. Yolda Jeep safariler, ATM Motorları, Yürüyüş turları yapan birçok turist aile karşılaşıyoruz. Torosların güzelliği bizi adeta büyülüyor. Elimizde fotoğraf makinemizi hiç bırakmıyoruz. Saraycık mevkiine geliyoruz ve şaşkınlığımız bir kez daha artıyor.

Antalya’dan Söğütcuma (Eski Kemer) yoluyla gidildiğinde, Kemer yol ayrımından sonra 44.km’de Dörtçam Mevkii’ne gelindiğinde buradan üç yol kavşağına gelinir. Bu yol, kuzeybatıya doğru 6 km izlendiğinde Gönen Çayını geçerek Saraycık’a varılıyor. Yol, nekropolle akropolün arasından geçiyor. Doğu-batı yönünde çift deve hörgücü gibi uzanan akropol üstünde ve akropolün güney ve batı eteklerinde kalıntılar bulunuyor. İsmini bu yörede bulunan ve saraya benzetilen Roma Çağı'na ait büyük bir mezar anıtından (Heroon) alan köyün etrafındaki eski yerleşim günümüzden 2 bin 300 yıl öncesine kadar uzanıyormuş. Eski lahitler yolların kenarında ve eski o döneme ait taşlar köylülerin evlerinin duvarlarında. 1997 yılında Kitanaura olarak belirlendiğini ve buranın ilk kez bir İngiliz subayı olan gezgin Spratt ile Forbes isimli yine bir İngiliz bitki bilimcisi tarafından 6 Nisan 1842 yılında keşfedildiğini öğreniyoruz burasının.. O dönem burada yaşayan insanlar, Pisidya kökenli Solymler olarak biliniyormuş. Kentin kalıntıları Helenistik Dönem'e dayanmakla birlikte çoğunlukla Roma Çağı'na aitmiş.





Sahip çıkılmalı..

Kemer’e dönüyoruz. Gezdiğimiz yerler Kemer’in sadece belli tarihi bölgeler. Döndüğümüzde anlıyoruz ki, Kemer gerçekten de bir tarih deposu gibi. Mutlaka buraları bilmeyen beklide milyonlarca insan var. Birçok bölge insanı dahi buraları hiç görmemiş. Biz yine de diyoruz ki, Kemer’de deniz, kum güneş var. Ama bunun yanında Tarihte var. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın özelikle bu konuda çalışma başlatması ve bu bölgeleri turizme kazandırmasının yerinde olacağını düşünüyorum.