BİR ÖMÜR TURİZMLE: 'HAMİT KUK İLE GEÇMİŞE YOLCULUK'

Halil ÖNCÜ ( ANTALYA) - Deneyimli, tecrübeli ve duayen turizmcilerden, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Baş Danışmanı ve Passo Tourism'in sahibi Hamit Kuk ile geçmişe gittik, çocukluğundan turizmin altın yıllarına ve bugüne uzanan uzun bir sohbet gerçekleştirdik.

BİR ÖMÜR TURİZMLE: 'HAMİT KUK İLE GEÇMİŞE YOLCULUK'

Albümleri karıştırdık, ‘ Hey gidi günler hey…’ dedik. İçten, samimi ve nostalji dolu bir hikâyeyle başlıyoruz

“Önce kısa bir özgeçmişiniz alalım!’

“1970 yılında Rize’de doğdum. İlk, orta ve liseyi Rize’de bitirdim. Rize Lisesi’ni bitirdikten sonra 17 yaşında Rize’den çıktım. Çıkış o çıkış… Önce İstanbul’a gittim, daha sonra Nevşehir’e geçtim. Orada, Erciyes Üniversitesi’ne bağlı Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu’nda beş yıl lisans düzeyinde üniversite eğitimimi tamamladım.

Zaten turizme de o dönemde başladım. 1989 yılında bir aylık bir otel çalışma geçmişim var. Daha sonra derslerime devam ettim. 1990’dan itibaren fiilen, resmi bir şekilde sektörde çalışmaya başladım. Hem çalıştım hem okudum; geceleri resepsiyonda çalışırken gündüzleri okula gidiyordum. Üniversiteyi bu şekilde bitirdim. Okulu bitirdiğimde dolaylı yönden beş yıllık deneyimli bir eleman olmuştum artık. Turizm sektöründe fiilen çalışmaya başlamıştım. Daha sonra Antalya’ya geldim. 1994 yılında Antalya’ya geldikten sonra Kayı Tur’da çalışmaya başladım. Önce operasyon şefliği yaptım, daha sonra operasyon müdürlüğü. Ardından Product departmanına geçtim, kontrat müdürlüğü yaptım. Üç yıl sonra Genel Müdür Yardımcısı oldum. Kayı Tur’da uzun yıllar, tam 18 yıl çalıştım. Bu sürenin yaklaşık 16-17 yılı yönetici olarak geçti. Şef düzeyinde, departman müdürü düzeyinde, genel müdür yardımcılığı ve genel müdürlük düzeyinde görevler yaptım. 2011 yılına kadar Kayı Tur’da çalıştım.

2011 yılında Kayı Tur’dan ayrıldıktan sonra kendi seyahat acentamı kurdum. O gün bugündür de kendi seyahat acentamda çalışıyorum. 1989 ile 1994 yılları arasında Kapadokya’da çeşitli otellerde çalıştım. O dönemin çok meşhur otellerinden Lapis Otel vardı, orada çalıştım. Şehir Palace Otel vardı, orada çalıştım. Dediğim gibi, hem çalışan hem okuyan bir öğrenci profiline sahiptim. Hem çalıştım, para kazandım, hem okudum, üniversiteyi bitirdim. Dolayısıyla hem mektepli hem alaylı bir turizmci olmaya başladım.O günden bugüne baktığımızda, 35 yılı devirmiş olduk…”

“Antalya macerası nasıl başladı?”

“1994 yılında okulu bitirdikten sonra artık Nevşehir’de kalmak istemedim. Antalya’ya yerleşmek istedim. Çünkü Türkiye’nin turizmdeki başkenti Antalya’ydı. Dedim ki; “Ben turizmi yapacaksam, Antalya’da olmalıyım.” Valizimi aldım, Antalya’ya geldim. Burada Kayı Tur’da iş buldum. Talha Görgülü ile tanıştım, orada çalışmaya başladım. Sağ olsun, o da bizim potansiyelimizi gördü, bize sorumluluklar verdi. Yönetici olarak devam ettim ve şirkette sürekli yükselerek kariyer yaptım.

Genel müdürlüğe kadar yükseldim. Zaten iş görüşmesini yaparken bana “Gelecekteki hayalin ne?” demişti patronum. Ben de ona “Bir gün bu şirkette genel müdür olacağım.” demiştim. O hayalim de gerçekleşti. Günün birinde gerçekten o şirkette genel müdür oldum.

Ve çok da güzel şeyler yaptık. Turizme, Kayı Tur olarak çok güzel işler kazandırdığımızı düşünüyorum. Antalya’ya faydalı işler yaptık. Antalya’daki kış turizminin kaderini değiştiren firmalardan bir tanesiydik. Ben o kadroda, o ekipte yer aldım.Dolayısıyla Antalya’nın bu kadar tanınmasında, bu kadar çok turist gelmesinde vesile olan şirketlerde karar alıcı pozisyonlarda görev yaptım. Bu anlamda da mutluyum. Antalya’ya fayda sağladığımı düşünüyorum.”

“O yılların Antalya turizminden bahseder misiniz bana?”

“Antalya’da 1990’lı yıllarda çok daha keyifli bir turizm vardı. Gelen müşteri azdı ama olgun, entelektüel müşterilerimiz vardı. Aynı zamanda parası bol, kaliteli müşteri vardı. O dönemdeki turizmciler de çok toktu, çok misafirperverdi. En önemlisi, gelen müşteriye ödediği paradan fazlasıyla hizmet veren bir anlayış hakimdi.

O günden bugüne kıyasladığımızda, turizm sektöründe korkunç bir açgözlülük oluştu. O günlerde turizm sektöründe hiç açgözlülük yoktu. Hepimizin ortak amacı, tabii ki para kazanmaktı ama aynı zamanda ülkenin turizm potansiyelini ortaya çıkarmak, ülkeye turist kazandırmak ve turizmi bir meslek haline getirmekti. O dönemde çalışan turizmci abilerimiz ve bizlerin ortak amacı buydu. Hem çalışıp para kazanmak, hem de turizmin Türkiye’de gelişmesini sağlamak.

O günkü koşullarda, mesela Antalya-Alanya yolu tek yönlüydü. Gidiş-dönüş tek şerit… Ama biz o şartlara rağmen turizm yaptık. Bazen Aksu Deresi taşardı, Antalya Havalimanı’na yolcularımızı yetiştirmekte zorlanırdık. O zamanlar, derenin karşısına otobüsler geçemezdi. Biz sırtımızda valizleri, yaşlı müşterileri alıp ırmağın öbür tarafına taşırdık, öyle havalimanına götürürdük. Ama hepsinden önemlisi; çok keyifliydi ve çok mutluyduk. Yaptığımız işin keyfini çıkarıyorduk. Parasını kazanıyorduk. Müşterimiz memnun ayrılıyordu.

Bugün baktığımızda ise ne müşteri memnun ayrılıyor, ne turizmci yaptığı işten memnun. Çünkü o günkü bereket yok artık. Keşke o günleri tekrar yaşayabilsek…

Daha az turizm ama daha kaliteli turizm olsaydı, emin olun çok daha güzel olurdu."

“O günkü anılarınızdan bahseder misiniz? Hiç unutmadığınız anılar var mı?”

“Yine 90’lı yılların başı… Anılarımdan bir tanesi, bir Kasım ayıydı. Antalya’ya aşırı yağmur yağmıştı. Hani şu “kadı kaçıran” yağmurlarından biri…Aksu Deresi taşmıştı. Bizim Manavgat’tan gelen otobüsler köprünün üzerinden geçemiyordu. Sular akıyordu, otobüsler havalimanına ulaşamadılar. Şimdiki Expo’nun karşısındaki yolda beklemeye başladılar. Biz oraya takviye otobüs gönderdik. Yolcuları oradan alıp, sırtımızda — özellikle yaşlı misafirleri yürüyemeyenleri — o ırmaktan karşıya geçirdik. Diğer taraftaki otobüslere yerleştirip, oradan havalimanına yetiştirdik.

Aynı gün, yine havalimanını su basmıştı. Yolcular içeriden çıkıp otobüslere giderken diz hizasına kadar suyun içinden yürüyordu. Biz yine yaşlı müşterilerimizi sırtımıza alıp otobüslere bindirdik. Bunlar benim o dönemdeki unutamadığım anılardır. Gerçekten o günleri düşündükçe hem zorluk hem de güzellik dolu zamanlardı.”

“Turizmde istediğiniz, arzuladığınız noktada mısınız?”

“Ben turizm yapmaya karar verdikten sonra, özellikle 24 yaşına geldiğimde üniversiteyi bitirdiğimde kendi kariyerimle ilgili kurduğum hayallerin hepsini bugün gerçekleştirdim.Ne hayal ettiysem, hepsi oldu. Bundan sonraki hayalim; iz bırakmak!

Bir turizmci olarak, nasıl bir ressam yaptığı resimle, bir heykeltıraş yaptığı eserle imzasını bırakıyorsa; biz de turizmciler olarak fikirlerimizle, düşüncelerimizle, eylemlerimizle geleceğe bir iz bırakmak istiyoruz. Ben şu ana kadar kariyer anlamında gelebileceğim her yere geldim. Bundan sonraki amacım; bir gün insanlar “Evet, iyi bir turizmciydi. Turizm için çok çalıştı. Faydalı bir insandı.” derse, bu benim için yeterli olur."

“Bundan sonra turizme atılmak isteyenler için neler söyleyeceksiniz?”

“Şöyle söyleyeyim… Turizm sektörü geleceğin mesleklerinden biri. Kolay kolay ölmeyecek bir meslek. Evet, dijitalleşme girecek, yapay zekâ girecek ama hâlâ insan gücüne ihtiyaç duyulan bir alan olacak turizm. Gençlerimizin bu sektörde kendilerine gelecek bulabileceklerine inanıyorum. Özellikle turizm okuyan genç arkadaşlarımızın mutlaka turizmde ısrarla devam etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Hiçbir şey kolay değildir. Turizm de kolay değildir. Hangi işe girerseniz girin, ilk on yılda mutlaka bocalarsınız. Ama on yıldan sonra belli bir kariyer elde etmeye başlarsınız.Genç arkadaşlarımızın en az 10 yıl bu sektörde sabırla pişmeleri gerekiyor. Biz de aynı yollardan geçtik. Okulu bitirir bitirmez kariyer yapmadık. Yıllarca çalıştık, çabaladık, kendimizi gösterdik, ispatladık.Ondan sonra kariyer yaptık. Kariyer yaptıkça da kazancımız arttı.

Ben genç arkadaşlarıma da aynı şeyi tavsiye ediyorum:

Biraz sabır, biraz sebat, çokça çalışma…

Bu sektörde hâlâ çok ekmek var. Ben bunu biliyorum. O yüzden gençleri turizmde çalışmaya, turizm yapmaya davet ediyorum.Çalıştıkça başarılı olacaklarına inanıyorum.”

"Son olarak… Eskilere döndüğünüzde, o yıllardan unutamadığınız isimler var mı?”

“Tabii, o dönemde birlikte çalıştığım birçok arkadaşım hâlâ hayatta — Allah uzun ömürler versin. Ama benim için en önemli isim, eski patronum Talha Görgülü’dür. Çok büyük bir girişimciydi. Sıfırdan alıp çok büyük bir turizm imparatorluğu yarattı. Çok başarılı işler yaptı. Daha sonra işler ters gitti ama benim için önemli olan, bana güvendi ve inandı. O güveni sayesinde kendimi gösterebildim. Eğer bana o şansı vermemiş olsaydı, bugün bu noktaya gelemezdim. Belki bambaşka bir hayatım olurdu.

Ama o şansı verdi, ben de o şansı çok iyi değerlendirdim ve başarılı oldum.Bugün turizm sektöründe tanınan, bilinen bir isim haline geldiysem, bunda onun katkısı büyüktür.

O yüzden benim için önemli bir insandır Talha Görgülü. 

Tabii dönem dönem birlikte çalıştığım yönetici ağabeylerim, arkadaşlarım oldu. Herkesten bir şey öğreniyorsunuz.Bazen altınızda çalışan birinden bile çok şey öğrenebiliyorsunuz. Önemli olan öğrenmeye açık olmak. “Oldum” dememek lazım.Biz 35 senedir bu meslekteyiz. Hem mektepli hem alaylı olmamıza rağmen hâlâ yeni şeyler öğreniyoruz. Çünkü turizm dinamik bir sektör, sürekli değişiyor. O yüzden kendinizi sürekli yenilemek zorundasınız. Ben de elimden geldiğince bunu yapıyorum. Herkesten, her şeyden bir şey öğreniyorum. Bu böyle, hayatımızın sonuna kadar devam edecek diye düşünüyorum.”

"Rize’den başlayan, Antalya’da büyüyen ve Türkiye turizmine adanmış bir ömür…"

Bu satırları yazarken Hamit Kuk’un anlattıkları, sadece bir meslek hikâyesi olarak değil, aynı zamanda bir dönemin aynası olarak yankılandı içimde… Birlikte, turizmin kalbinin insan emeğiyle, alın teriyle, inançla attığı yıllara gittik.  Bugün o yıllara göre belki çok şey değişti… Sistemler, anlayışlar, hedefler… Ama değişmeyen bir şey var: O ilk günlerin heyecanı, o yüreklerdeki inanç.

Hamit Kuk’un anıları bize bir kez daha hatırlatıyor ki, turizm sadece otellerden, rakamlardan, istatistiklerden ibaret değil.

Turizm, bir ülkenin yüzü, insanlarının güler yüzü geçmişle bugünü buluşturan bir köprü.

Teşekkürler Hamit Kuk!

Bize hem geçmişi hatırlattığın, hem de geleceğe dair umudu diri tuttuğun için!