Dünya turizminde ilk sıraları işgal eden turizm ülkeleri arasında yer alan Türkiye, şüphesiz kitle turizminin yanı sıra selektif, yani satın alma (tüketim) gücü ve eğilimi yüksek düzeyde olan turistlere de hitap etmek durumundadır. ‘Ucuz turizm ülkesi’ klişesinden çıkmak bu sayede mümkündür.
Ancak en önemli nokta, uluslararası turizm pazarlarında ‘competitive’ olmak, başka bir değişle, rekabet koşullarından yararlanabilmektir. Bu tür bir konumun gerçekleşmesi, kitle turizmi ile selektif turizm arasında denge kurmayı gerekli kılar.
Kaliteye önem ve öncelik vermeden fiyat artışları ile selektif turizme yönelmek yanlış bir tutum olacaktır. ( Bk: Tunay Akoğlu : ‘Türkiye turizminde kalite kontrolu’, Turizm Dosyası, 11 Temmuz 2011 ). Diğer taraftan maliyet fiyatları altında turistik arz fiyatları uygulamak kısa vadede anlamlı gözükse bile, orta ve uzun vadede turizm tesisleri açısından zararlı olabilir.
En anlamlı ve en uygun bir turizm fiyat politikası mevsimlere ve tatil dönemlerine göre saptanan ve uygulanan fiyatlarla yürütülebilir. Bunlara paralel olarak sektörde prodüktivite artışı sağlanmalıdır.
Kamu sektörü turizm politikasında yer alması gereken turistik arz ile ilgili önlemler de özel sektör turizm fiyatlarını etkiler. Öncellikle turizm işletmelerinin sabit giderlerini; ucuz alt yapı ve kamu hizmetleri kullanımı, vergi indirimleri, vb gibi tedbirlerle azaltmak daha ‘competitive’ fiyatlar uygulamayı mümkün kılar.
Aile otelleri, tatil köyleri, kırsal turizm tesisleri, Bed and breakfast (BB) otelleri, agro-turizm tesisleri, moteller, kamping, vb işletmeler ile kitle turizmine ağırlık vererek ‘ucuz turizm’ politikası uygulamanın yanı sıra; lüks ve seçkin turlarla, “theme hotels”, butik otellerle, ‘exclusive - private club’ ve sitelerle ( Maldives Adaları gibi), vb tesislerle ve özel ‘event’lerle selektif turizme de yönelmek anlamlı olacaktır. Her iki tür turizmin, özellikle ‘tour operators’ tarafından pazarlanması söz konusudur. Ülkenin ürettiği turistik ürünleri , hangi fiyat düzeyinde olursa olsun, pazarlayıp satacak ulusal ve uluslararası aracılar daima vardır. Önemli olan, onlara çekici ve en uygun turistik arzı sunabilmektir.
Görüldüğü gibi, çetin rekabet koşullarının hakim olduğu turizm pazarlarında, optimum fiyat politikalarının uygulanması kamunun (resmi turizm örgütler, vs) ve özel sektörün (turistik tesisler, turizm işletmeleri , vs) birlikte hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır. Dolayısı ile konu, basite indirgenmiş ‘ucuz turizm ülkesi olmaktan çıkalım’ sloganının ötesinde koordinasyonlu bir turizm fiyat politikasını gerektirir.