YAŞAMLA ÖLÜM ARASINDAKİ FARK

Türk Dil Kurumu’ nun tanımına göre; kar amacı gütmeyen ve gönüllülük esasına göre üye ve çalışanlardan oluşan bu kuruluşlar; neden toplumsal hayatta yer almaktadır.
Acaba bu Sivil Toplum Kuruluşlarının üyeleri işi gücü olmayan, zamanı çok olan insanlar mıdır? Çünkü bazı insanlar, sivil toplum kuruluşlarının faaliyet ve çalışmalarına işlerinin yoğunluğu nedeniyle katılmamakta ve bu tür etkinliklerden uzak durmaktadırlar. Gerçekten sadece boş vakitleri çok olan kişiler mi sivil toplum kuruluşlarında çalışmalıdır, yoksa tüm insanlar, yaşadıkları ve hayatlarını idame ettirdikleri için sektöre, topluma ve halka bir fayda sağlayabilmek amacıyla bu tür kuruluşlarda görev almalı mıdır?
İlk sivil toplum örgütünün tanımı ile ilgili araştırmalar yaptığınızda karşımıza şu hikaye çıkıyor; 1370'lerin sonunda İngiltere'de bir köylü isyanı çıkıyor. Bu isyanın liderlerinden bir tanesi olan John Ball, 1381 yılında bu isyanın sonunda şöyle bir cümle sarf ediyor:
Bu cümle, Londra'da Blackheat semtinde bulunan bir kilisenin duvarında asılı: "Dostluk, arkadaşlık yaşamdır. Dostluğun ve arkadaşlığın olmadığı yer ise ölümdür. Cehennemde dostluk, arkadaşlık yoktur, insanlar tek tek var olurlar."
John Ball bunları söylerken, sivil toplumun ilk tanımını yapıyor aslında farkında olmadan.
Tek başına hayatını yürütmekle, beraberlikle yaşamı paylaşmak, Ball’ un dediği gibi yaşamla ölüm arasındaki farkdır aslında. Bu nedenle sivil toplum kuruluşları, insanların tek tek yapamadıkları şeyleri beraber yapabilmesi için bir araya gelmesini sağlayan kuruluşlardır.
Sektörümüze baktığımızda, bireysel olarak herkes bir şeyler yapmakta ama turizm ile ilgili belli sorunlar çözülememekte ve mesafe alınamamaktadır. Bizim aslında en önemli sorunumuz birlikte hareket edememek ve organize olamamaktır. Bireysel olarak, patronlar bir şeyler yapmakta, bakanlık kuruluşları çalışmakta, belediyeler çalışmakta ama sorunumuz bu çalışmaları bir potada eritilmemesi nedeniyle bir türlü sonuca gidememektedir. İşte burada, bizlerin bireysel olarak çözmesi mümkün olmayan konuları, sivil toplum örgütleri aracılığı ile yönetebilmemiz bölge turizmi için en önemli ön koşuldur.
Organizasyon yeteneğini artırabilmek için yapılması gereken en önemli şey, iletişim yeteneğini artırmak ve insanların ortak doğrularda buluşmasını sağlayabilmektir.
Eğer biz birbirimizle iletişim kuramıyorsak, organize olamıyoruz demektir ve tek başına yaptığımız çalışmalar bizi ancak belli bir noktaya kadar taşıyabilir, hepimiz aynı gemide olduğumuzu unutmamalıyız, bu gemiyi ileriye doğru götürebilecek olanda biziz, okyanusta batmasına neden olacakta biz.
Birbirimizin eksik yönlerini ortaya çıkarıp suçlu aramaktansa, ekibinin her bir üyesinin güçlü yönünü geliştirmeye, zayıf yönünü ise tamamlamaya çalışmalıyız, organize olmak, takım olmakta aslında bundan öte bir şey değil….