TORTUM'UN MÜHRÜ: '' ÖŞKVANK ''

Gölün fazla suları heyelan setini aşarak 48 metre yükseklikten aşağıya düşüyor. Düşen sular, üstte gökkuşağı, altta koca bir dev kazanı oluşturuyor. Türkiye’nin birinci, dünyanın üçüncü yüksek şelalesi olan Tortum Şelalesinin bulunduğu bölgede ziyaretçiler için piknik alanı ve hemen şelalenin altına inen merdivenlerin üzerinde de demir korkuluklu izleme balkonu var. Şelalenin aktığı yerden dipteki dev kazanına merdivenlerle inip Tortum Çayını ahşap köprüden geçerek Tortum Hidroelektrik Santrali sahasına çıkılabiliyor. Anlatılanlara göre şelale tarafından inip, elektrik santrali tarafından çıkmak nefes darlığı ve kalp rahatsızlıklarına iyi geliyormuş. 1960 yılında burada bir hidroelektrik santralı kurulmuş, baraj özellikle yaz aylarında şelalenin suyunun azalmasına neden oluyormuş.



Tortum Vadisi önemli bir doğa alanı aynı zamanda, özellikle yırtıcı kuşların sığınağı, Türkiye’deki dört akbaba türü de burada yaşıyor. Bu cennet vadinin çevresi Ortaçağda önemli bir yerleşim merkeziydi ve çevresinde şimdi bile insanı hayretler içinde bırakan büyüklükte eserler inşa edilmişti. Bu eserlerin en önemlisi Çamlıyamaç köyünde bulunuyor.
Şimdi kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde bulunan Çamlıyamaç köyündeki Oschki (Öşkvank) Manastırı, Ortaçağ’da Tao-Klarceti Bölgesinin en büyük manastırı ve yönetim merkezlerinden biriymiş. Manastırdan günümüze kilise, yemekhane, üç şapel, el yazmalarının kopya edildiği kütüphane, papaz okulu, piskoposun konutu gibi yapıların kalıntıları ulaşmış.
Kilisenin güney girişindeki Gürcüce yazıtta 963-973 yılları arasında  David Magistros döneminde inşa edildiği anlatılıyor. Bu yazıta göre kilisenin yapımı devam ederken 3.Adernase ölünce yapımı yerine geçen oğlu David tarafından tamamlanmış. Aynı yazıtta yapının Öşklü Grigor adında bir mimar tarafından inşa edildiği ve Vaftizci Yahya’ya adandığı da anlatılıyor. Yıkılan kubbesinin 1022-1025 yılları arasında Bizans İmparatoru 2. Basileos tarafından  yenilendiği, 1036 yılında da duvarlarının Djojik Patrikios adında bir Gürcü tarafından resimlendiği de biliniyor.
Bu kilisenin bölgenin en büyük haç planlı yapısı olduğu da biliniyor, üstelik son derece muazzam bir eser. Kubbesi –ki hala sağlam- tam 34 metre yüksekliğinde. Üst örtüsü kısmen çökmüş, buna rağmen kabartmaları ve resimleriyle bir başyapıt Öşkvank. Kilisenin pencere alınlıklarında da geometrik kabartmalar, iç ve dış cephesinde melek ve aslan, boğa ve kuş gibi hayvan kabartmaları görülüyor. Özellikle güney girişinin üzerindeki başmelekler Gabriel ve Mikhaille ve onların altında kartal ve geyikten oluşan bir mücadele sahnesi son derece etkileyici. Bir başka şahane kabartma dizisi ise güneydoğu cephesinde yer alıyor. Burada beş ayrı kabartmayla kilisenin Hz.İsa’ya sunulması betimlenmiş. Yaklaşık bir metre boyundaki kabartmalardan biri bulunduğu yerden düşmüş, ikisi ise ahşap desteklerle sabitlenmiş. 2003 yılında duvarının yıkılması sonucu çok iyi korunmuş iki kabartma daha ortaya çıkmış, bu kabartmalar şimdi Erzurum Arkeoloji Müzesinde sergileniyor.



Kilisenin 30 metre kuzeyindeki yemekhanenin günümüzde güney duvarı ve örtüsü yıkılmış, zemini toprakla dolmuş. Yemekhanenin bitişiğindeki yapının ise ünlü elyazmalarının korunduğu ve çoğaltıldığı kütüphanesi olduğu sanılıyor. Kilisenin yakınlarında bulunan üç şapelden ikisi yıkılmış, 200 metre güneybatısındaki şapel ise büyük ölçüde sağlam.
Öşkvank Manastırı Ortaçağ’da bölgenin piskoposluk merkezlerinden biriydi. 16.yüzyılda terk edilen kilisenin 19.yüzyılın sonunda camiye çevrildiği sanılıyor ve 1980 yılına kadar cami olarak kullanıldıktan sonra terk edilmiş. Bir ara tehlike yarattığı gerekçesiyle yıkılması bile gündeme gelmiş, neyse ki bundan vazgeçilmiş. 1985 yılında tescil edilerek korumaya alınmış.

RESTORASYON TARTIŞMASI
2007 yılında Türkiye ile Gürcüstan arasında tarihi eserlerin restorasyonu için bir prensip anlaşması imzalandı. Bu anlaşma yeni bir tartışmaya neden oldu, zira anlaşmaya göre Gürcüstan Öşkvank Kilisesini, Türkiye’de Gürcüstan’da Osmanlı eserlerinden birini onaracaktı. Çok geçmeden bu anlaşmaya Türkiyeli Ermeniler tepki gösterdi. Ermeni araştırmacılara göre resmi kayıtlarda Gürcü Kilisesi olarak geçen ve Gürcülerce sahiplenilen Öşkvank Kilisesi Ermenilere aitti ve bu yüzden Gürcüstan tarafından onarılması doğru değildi.
Gürcü ve Ermenilerin aynı coğrafyayı paylaşması kültürel yakınlaşmayı da beraberinde getirmiş. Bu yüzden bölgedeki kiliselerin kimin tarafından yapıldığı, kimler tarafından kullanıldığı karışık bir konu, Gürcü mü yoksa Ermeni kilisesi mi olduğu hala tartışılıyor.
Gürcüler, 4.yüzyılda Hıristiyanlığı kabul etmiş ve Bizans’a bağlı İstanbul Kilisesinin etkisinde kalmış. Monofizit Ermeniler ise İstanbul Kilisesinin karşısında yer almış. 451 yılında yapılan Kalkedon (Kadıköy) konsiline o sırada İranlılarla savaştıkları için katılmayan Ermeniler, konsilde alınan kararları da tanımamışlar. Kalkedon konsiline katılmayan ulusların kendi dilleriyle ibadetleri resmen yasaklanmış. Ermeniler genelde bu kararı tanımamış, ancak Bizans’ın etkisiyle bu karara uyan bazı prensler ve cemaatler olmuş. Ermeni kilisesinden kopan ve ‘Kağgetonagan’ (Kalkedonlu-Kadıköylü) olarak adlandırılan topluluklar oluşmuş. Bunlar güneyde Ermeni-Süryaniler (Melkitler), batıda Ermeni-Poşalar (Çingeneler), Hayhoromlar (Ermeni-Rumları) ve kuzeyde de Gürcü Bagratlılar. Bir kolu Ani’de Ermeni Kralı olarak tahta çıkan Bagratlı Hanedanının 8.yy’da Tao-Klarceti’ye yerleşen bir kolu Gürcü Bagratlılar olarak adlandırılmış. Ardanuç’ta Gürcü kralı olarak tahta çıkan Gürcü Bagratlıların sarayda Ermenice konuştuklarını, hatta elyazması eserleri Arapça’dan Ermenice’ye çevirttikleri de biliniyor. Bagratlılar Ermenice konuşmakla birlikte, Bizans’a bağlı oldukları için ibadetlerini Kalkedon Konsiline katılan Gürcülerin diliyle yerine getirmiş. Bagratlıların Gürcü kilisesinin gelişimine büyük destek verdikleri, yalnızca Gürcü Başrahip Handztalı Grigol döneminde Tao-Klarceti yöresindeki on iki manastırın onarılmasını yada inşa edilmesini sağladıkları biliniyor. Tortum yöresindeki İşkhan, Öşkvank ve Hahuli kiliselerinin bu dönemde inşa edilmiş yapılar olduğu kabul ediliyor. Öşkvank ve İşkhan gibi Ermeni izi taşıyan yapılarında yine aynı dönemde onarılmış olmaları büyük olasılık.
Ermeni araştırmacılara göre Öşkvank Ermeni kilise mimarisinin bütün karakteristik özelliklerini taşıyor. Hatta kilisenin adı bile Ermenice. Öşkvank adı Ermenicede manastır anlamına gelen ‘vank’ kelimesiyle, Çamlıyamaç’ın eski adı olan Öşk’ün birleştirilmesiyle ortaya çıkmış. Bu da en azından kilisenin cemaatinin içinde Ermenilerin de olduğunun işareti olarak görülüyor.

NASIL GİDİLİR?
Erzurum; İstanbul’a 1225 km Ankara’ya 877 km ve  İzmir’e 1457 km uzaklıkta. İstanbul’dan Erzurum’a karayoluyla yada trenle gitmek neredeyse bir gün sürüyor; bu yüzden uçakla gitmek daha uygun. Erzurum-Artvin karayolunun 93.kilometresinden Tortum Gölüne gelmeden ayrılan asfalt bir yol 7 km sonra Çamlıyamaç köyüne ulaşıyor.
Ersoy Soydan/ TUYED Üyesi
[email protected]