OTEL YÖNETİCİLİĞİ, DIŞARIDAN ORTA ZEKALI, ÇOK ÜSTÜN YETENEKLERİ OLMAYAN HER İNSANIN YAPABİLECEĞİ BİR İŞ GİBİ GÖZÜKÜYOR.

"The Marmara" turizm otel sektörün de çok önemli bir marka, Türkiye otelcilik sektörü markalaşma konusun da tutarsız yol izlemekte ve yanlış stratejiler yürütmekte. Otelcilikte marka olabilmek için nelere dikkat edilmeli, nasıl bir strateji çizilmeli?

 

Sektörümüz hala emekleme aşamasında ve kurumsallaşma noktasında daha uzun bir yolu var. Kurumsal olmayıp da marka olan aile şirketleri olmasına rağmen, bence marka olmakta en önemli unsur kurumsallaşmaktır. Bunun nedeni ise markalaşmanın çok uzun ve engeller ile dolu bir yol olmasıdır. Bu yolda o kadar çok "acaba marka olmak için şunu yapmasak mı?" var ki, gerçekten bir patronun ekonomiye, Genel Müdüre, özel bir konuya kızarak bu olmazsa olmazlardan cayması bu yapılarda çok kolay gözüküyor. Bazıları yerine getirilse bile lokal bir marka olmaktan çok öteye gidilemeyecektir. Bizim sektörümüzde hala birçok otel sahibi aile bireyinin otellerindeki dekorasyona, servise, lobideki çiçeğe  vs. müdahale ettiği bir yapı var. Bu tür uygulamaları bünyesin de bulunduran şirketlerin marka olması çok zor. The Marmara için çok önemli bir marka dediniz, teşekkür ederiz. Biz uzun yıllardan beri planlı bir şekilde bu konuda çalışıyoruz. Hatta önümüzdeki dönemlerde dünya çapında tanınmış bir firma ile bu çalışmalarımızı daha farklı bir platforma da taşıyacağız. Ben başarılı olacağımıza eminim çünkü hissedarlarımızdan başlayarak tüm şirket çalışanlarına yayılan bir inanç var. Dolayısı ile sorunuzun asıl cevabı burada. Hissedarlardan başlayarak tüm ekibe yayılan inanç ve bu inancı planlı hale getirecek markalaşma konusunda profesyonel bir şirketten uzun soluklu bir destek alınması gerekiyor.


Turizm otel sektörü Profesyonel yönetici sıkıntısı çekmekte, bu sıkıntıdan dolayı Profesyonel olmayan yöneticiler ile yönetilen birçok otel var, bu sıkıntı ister istemez işletmelere ekonomik olarak ciddi zararlar vermekte, Profesyonel yönetici ile sektörden olmayan, başka sektörden göreve getirilen yönetici arasında ne gibi fark var, işletmelere bunun etkileri nasıl dönmekte?
 
 
Bu konuya bence biz zaman zaman çok duygusal yaklaşıyoruz. Otel sektörü çalışanları olarak sektörümüzün daha yeni yapılanması ile beraber henüz diğer sektörlere göre yönetici paketlerinden çalışma şartlarına kadar birçok konu henüz tam anlamıyla oturmadı. Bizler biraz bunun sıkıntısını yaşıyoruz ve sektör dışı transferlere de bu anlamda belki de şaşırıyoruz. Aslına bakarsanız bizim işimiz dışarıdan orta zekalı, çok üstün yetenekleri olmayan her insanın yapabileceği bir iş gibi gözüküyor. Çevrenizdeki sektör dışı arkadaşlarınızı biraz zorlarsanız size "otel işte, güzelce binasını dekorasyonunu yaparsın olur biter, otel satışı karmaşık bir yapı değil" cümlesini bir kısmından duyarsınız. İşte sorun burada zaten, yöneticiyi kimin atadığı bu noktada çok önemli. Bununla beraber sektör dışı yöneticiler sadece bizim sektörümüzde yoklar. Farklı sektörlerden gelerek farklı sektörlerde çalışmış ve çok başarılı olmuş yönetici örneklerine her yerde rastlayabilirsiniz. Bence profesyonel yönetici her yerde profesyoneldir. Sizin sanırım bu soruyu sorarken asıl üzerinde durduğunuz profesyonel olmayan ve genelde otel sahiplerinin eşi, dostu veya onların tanıdıklarının bir anda sektörde bir yerlere gelmeleri ile duyulan rahatsızlık idi. Ben bunu yönetici bulamamaya bağlıyorum çünkü hiçbir otel sahibi yeni aldığı arabasının şoförünü ehliyetsizler arasından seçmez. Hatta daha önce şoförlük tecrübesi var mı diye de dikkat eder. Etmiyorsa da umarım sağlık sigortasının kapsamı hayli iyidir. Otel için de aynı şartlar geçerlidir. Tek farkı sizi kapsayacak bir sigortanız yoktur.
 
2009 Yılın da yaşanan " Global Ekonomik Kriz"den The Marmara ailesi ne kadar etkilendi, krize karşı aynı yıl hazırlık olarak önlem paketleri oluşturdu mu? Olası krizde otellere sizin bu konudaki önerileriniz nelerdir, oteller nasıl bir yol izlemeli? 2010 Yılında krizin etkileri turizm sektörün de devam edecek mi?
 
 
The Marmara grubu olarak krizi çok iyi atlattığımızı düşünüyoruz. Birçok projemizi gerçekleştirerek, hiçbir arkadaşımızın krizden dolayı iş akdine son vermeden, hatta birçok şirketin aksine yıllık zamlarını vererek hedeflediğimiz rakamlara çok yaklaştık. Kriz hissedilmeye başladığında A, B ve C planları yaptık. A planını uygulamaya koyduk, B ve C planlarına hiç başlamadık bile. Misafir odaklı olmamız ve iyi lokasyonlarda yer almamız bu noktada bize çok yardımcı oldu. Kriz zamanı misafirler fiyat performansa normal zamanlardan çok daha fazla önem vermektedirler. Ben her zaman ben olsam ne yapardım, nerede kalırdım, kaçtan kalırdım gibi birçok soruyu kendime soruyorum. Fiyat-performansımı en iyi şekilde ayarlamaya çalışmamın nedeni budur. Bu her zaman ucuza satmak demek değildir. Örneğin bazen bizi uluslar arası zincirler ile karşılaştırıyorlar ve fiyatlarınız yüksek diyorlar. Zaman zaman doğru da olabilir, neden olmasın ama sorun bu değil. Eğer siz kablosuz internetin saatine bir otelde bilmem kaç Euro ödüyorsanız ve başka bir otelde ücretsiz alıyorsanız bu alış fiyatınızı etkiler. Kriz zamanlarında bu noktalar daha da değer kazanıyor.

2010 yılında 2009 yılının yaraları sarılacaktır. 2009 yılında 2010 için iyi bir pazarlama planı hazırlamış olan oteller ise hızla 2008 rakamlarına yaklaşacaklar ve 2011 yılı sonu itibari ile de 2008'i yakalamış olacaklardır.

 
The Marmara Pera öncesi The Marmara Antalya da Genel Müdürlük görevinde bulundunuz. Son günler de sektörün gündemi olan HD sistemi hakkında bize neler söylemek istersiniz? Sahil bölgelerin de HD " Her şey Dahil " sistemli satışların olumlu veya olumsuz, turizm sektörüne etkileri nelerdir?
 
 
Biz her şey dahil sisteminin bu kadar kontrolsüz ve her köşe başında olmasına karşıyız. Belki belli bölgelerde veya adı sanı olmayan adalarda olabilir ancak özellikle şehirlerde ve şehirlere yakın bölgelerde kesinlikle olmamalı. Antalya'yı şu anda Barcelona ile karşılaştıranlar var. Karşılaştırılabilecek tek yanları bence ikisinin de denizi var ve ikisine de ciddi sayıda turist geliyor. Bun dan sonrası tamamen farklı. Antalya'da otellerinden çıkmayan turistlerden dolayı kesinlikle gelişmeyen müzeleri, restoranları, cafeleri, sosyal hayatı, yolları, kısacası her şeyi varken, Barcelona tamamen yaşayan bir şehir. Bakın aslında çok söylenecek söz de yok. Bugün herkes bu söylediklerimizi biliyor ancak birçok insan işlerine gelmediği için HD sistemini savunuyor. Antalya'da 200 tane beş yıldızlı otele izin verirseniz, bu otellerin dolması için doğal olarak kimse ülkeye ne kadar paranın girdiğini umursamayacaktır. Son KDV desteği ile artık her şey dahil daha da çekici hale gelmiştir. Biz Antalya'daki otelimizde yiyecek içecek hizmetlerimizde %18 KDV öderken her şey dahil oteller %8'de devam etmektedir. Dolayısı ile sorunuz için teşekkür etmekle beraber aslında bu soruya cevap vermesi gerekenler bence ülkemizin turizmine yön verenlerdir.
 
Sektörün önemli sorunlarından birisi de personel istihdam sorunu. Bu sorun aslında hem şehir otellerinde olumsuzluk oluşturuyor, hem de sahil otellerin de, sizce bu soruna nasıl bir çözüm getirilmeli, bu konudaki önerileriniz nelerdir?
 
 
Hızlı büyüyen sektörümüzde işimizin eğitimini almış birçok arkadaşımız maalesef başka sektörlere yönelmektedirler. Garson mu olacaksın, bellboy mu olacaksın, bunca yıl bunun için mi okudun, diyen bir sürü yetişkin aile bireyinin arasında aslında gençlerimizin çoğu zaman çok da sektörde devam etme şansı olmamaktadır. Bizim işimiz İngilizce de "fast track business" denen kariyer basamaklarının en altından başlanarak en yukarıya kadar hem de hızlı bir şekilde çıkabileceğiniz bir iştir. Ben 1996 yılında ABD'de bellboy pozisyonundaydım, 2006 yılında Genel Müdür olarak atandım. Benim gibi çevrenizde çok örnek görebilirsiniz. Eğer işinize ihtiras ile yaklaşırsanız başarılı olursunuz. İstihdam sorununu aşmanın en önemli yolu sektörümüzü iyi tanıtmak ve bu dinamik iş ortamını güzel bir şekilde okullarda anlatabilmektir. Bizim işimiz iş başı eğitimleri ile özellikle çok yol alınan bir iştir. Turizm eğitimcilerimizden ricamız sektörden kopmamaları ve teori ile pratiği beraber götürmeleridir.
 
Çalışan memnuniyetine olan duyarlılığınız da istihdam sorununu etkileyecektir. Biz önce çalışan memnuniyeti diyoruz.  Sektörde bu konuda haklı olarak bir isim yaptık. Detaylara girmeyeceğim ama çalışan memnuniyeti odaklı politikalarımız bugün, sektörün aksine, çok da istihdam sorunu yaşamamamıza neden olmaktadır.
 
Turizm Lise veya Üniversite yüksek okul öğrencilerinin en büyük sorunu sağlıklı staj yapamayışları, bu konuda birçok iddia var öğrenciler tarafından ortaya atılan, staj gördükleri işletmeler de ezildikleri, eğitim aldığı alanda staj yapamadıkları, normal personellerden ayrı muamele gördükleri şeklinde. The Marmara ailesi öğrenciler tarafından tam tersine bu konu da çok övülmekte, bir çok öğrenci The Marmara ailesin de staj yapmak istiyor. The Marmara Pera olarak bunu nasıl başardınız, bu konuda diğer işletmelere tavsiyeleriniz nelerdir?
 

Ben Genel Müdür olarak stajyer ile çalışma arkadaşlarımı ayırt etmiyorum. Aynı çatı altındayız ve aynı amaç için buradayız. "Misafir memnuniyeti". Her sene stajyer arkadaşlarım başladığında sorduğum soru şudur: Daha önce gülümsediniz mi? Cevabınız evet ise bu işi yapabilirsiniz derim ve bir hafta sadece gözlem yapmalarını ve misafirlerimize gülümsemelerini isterim. Bir de tüm ekibimizin kendilerine benim davrandığım şekilde davrandığından emin olurum. Ayrıca geçmişte stajyer olarak başlayan son sınıf öğrencilerinden kadromuza aldığımız birçok genç çalışma arkadaşımız yer almaktadır. Kendileri belki de geleceğin genel müdürleri, satış müdürleri, ön büro müdürleri olarak bizim ile aynı kadroda yer almaktadırlar.
 
Ropörtaj: Recep Arısoy Turizm Yazarı ve Profesyonel Otel Yöneticisi
Sponsor: Aşçı Haber