MARKSİZM’İ ANLADIK, ŞU TURİZM DE NEREDEN ÇIKTI!

Son olarak katıldığımız Erciyes Üniversitesi Turizm Fakültesinin ev sahipliğinde düzenlenen 14. Ulusal Turizm Kongresi’nde Detay Yayınları’nın standında tanık olduğumuz bir olay Hüseyin Yıldırım’ı merak etmemize yol açtı. Detay’ın standından kitap almaya gelen bazı profesörler Yıldırım’a “Sizi öğrenciliğimizden beri tanıyoruz” şeklinde güzel sözler söyledi. Bunun üzerine TUYED üyesi, turizmin bu “gizli Kahramanı”nı da yakından tanıyıp yazmak şart oldu.

Erzincan’da 1956’da doğan Hüseyin Yıldırım ailesinin maddi durumundan dolayı hem çalıştı hem de okudu. Dört çocuklu bir ailenin ferdi olan Yıldırım, genç yaşta annesini kaybetmiş kendisi ve diğer kardeşlerini bir anlamda babası büyütmüş. Aile bütçesine destek olmak için ayakkabı boyacılığından gazoz satmaya kadar her işi yaptı hatta daha rahat çalışabilmek için gece lisesine yazıldı.
Dünya klasiklerini lisenin ilk yıllarında okuyup bitiren Yıldırım, lise yıllarında çalışmak için bir muhasebecinin yanına girer. Patronu bir gün eline bir kâğıt verir ve “Zafer Çarşısı’na git şu kitabı al” der. İlk kez gittiği Zafer Çarşısı’nda gördükleri karşısında adeta büyülenir. Dükkânların vitrinlerinde gördüğü kitaplar onu büyüler. Kitapların içindeki tüm sözcükler sanki birleşip onu “Gel sen kitaplar dünyasına aitsin” diye çağırıyordur…

Kitap sevdası dayak yedirtti

Zafer Çarşısı’ndaki kitapçı dükkânlarından birinde ‘çırak aranıyor’ ilanını gören Yıldırım, hemen dükkâna girer ve çırak olmak istediğini söyler. Dükkân sahibinin olumlu yanıt vermesiyle kitapların büyülü dünyasına giriyor. Büyülü dünyaya girişinden bu yana dönüp baktığında arkasında tam 40 yıllık bir geçmiş ve yayınlanıp satışa sunulmuş yüzlerce kitap olduğunu görüyor.
Ancak bu noktaya gelmek öyle kolay olmamış. Geride kalan 40 yıla neler sığmamış ki? Biz lafı uzatmadan en ilginç anısını atlatması için sözü Yıldırım’a bırakalım: “Çırak olarak girdiğim kitapçı Dinçer ağabey ve komşu kitapçı Remzi ağabeyin dükkânı sanatçı ve siyasilerin uğrak yeriydi. Kendisi de hikâyeler yazmıştı. O yıllarda akademik kitapların hemen hemen çoğu üniversiteler yayınlardı. Biz de onlardan indirimli olarak alıp satardık. Bir keresinde sipariş ettiğimiz kitapları almak için el arabasını alıp çıkıyordum, dükkânda bulunan Behice Boran Siyasal Bilgiler Fakültesin Yayınlarından yeni çıkan yeni çıkan Ziya Eralp’ın ‘Turizmin Toplumsal Değişime Sosyo Ekonomik Etkisi’ kitabını da almamı istedi. Siparişlerin büyük bir kısmı ekonomi, vergi ve hukuk kitabıydı. Bunları alıp üstüne de Behice hanımın ısmarlağı kitabı el arabasını yükleyip dükkânın yoluna koyuldum. Yolda polis beni çevirdi ve kitapların arasında ‘Turizmin Toplumsal Değişime Sosyo Ekonomik Etkisi’ kitabını görünce önce bir tokat attı sonra kitaplarla dolu el arabasıyla karakola götürdü. Karakolda komisere beni gösterip ‘komiserim hadi Marksizm-Sosyalizm -Komünizmi anladık. Şimdi de ‘Turizm’ diye bir şey çıkmış. Üstelik bu işlere bacak kadar çocukları alet ediyorlar’ diye ‘suçumu’ bir güzel anlattı. Ben kitabın ders kitabı olduğunu anlatmaya çalışıyorum ama dinlemeyip sürekli dövüyorlar.  Babamı da karakola çağırıp ona bol bol ‘nasihat’ çektiler. Adında ‘turizm’ geçen kitaba el koyup beni serbest bıraktılar. Demek ki kaderimde turizm yüzünden dayak yiyip karakola düşmek de varmış.”

Kitapevini açıyor

Bu dayak onu yıldırmamış, kitaptan ve kitapçılıktan hiç soğumamış. İlk patronun ölmesi üzerine dükkânı bir başkası satın almış. Onunla anlaşamamış ama zaten askerlik çağı gelmiş çatmış o da vatani görevini tamamlamaya karar vermiş. Askerden dönünce sermayesi babadan zengin Ayhan Tamer’den emeği kendisinden ‘Adım Kitapevi ve Yayınevi’ni açmış. Ancak ortağı ile anlaşamamış, hiçbir şey almadan  çıkmış ve ortağına devretmiş . Başa dönerek yine birinin yanında ücretli olarak çalışmaya başlamış. Onun durumunu gören dostları bunu içlerine sinderemediklerinden sürekli  iş teklif ettiler. Tekliflerden birini rahmetli Erhan Göksel yapmış. Verso yayınlarını üç ortala kurmak üzere olan Göksel, kendisine de ortaklık teklif etmiş ancak parası olmadığı için kabul etmemiş. Derken karşısına yeniden bir fırsat çıkmış. Ayrıntıları Yıldırım şöyle anlatıyor: “İlk çalıştığım dükkânda tanıştığım bir avukat abimiz vardı. Bana elinde o zaman yeni değişen 1475 İş Kanunu kitabının taslağıyla gelip bunu benim satmamı istedi. Ben yerim dedik, bürosundaki bir odayı gösterip’ al sana ofis hadi başla’ dedi. Kitabın satışına başladım kitap yok satıyor. Ömrümde en iyi parayı bu kitaptan kazandım. Birkaç yıl işler iyi gidince kazandığım paraları sermaye yapıp 1998 yılında Detay Yayınları’nı kurdum.”



Yıldırım, Detay Yayınlarında ilk olarak Prof.Dr. Cemal Yükselen ’in “Pazarlama İlkeleri” devlet memurluğu sınavı kitabı, KPSS kitaplarını basıp dağıtmış. Turizm alanında bastığı ilk kitap ise Altuğ Yörükoğlu’nun yazdığı “Servis Tekniği” olmuş. Daha sonra da ortaya Metin Dereli, Nazmi Kozak, Meryem Kozak, Metin Kozak  ve diğer hocaların kitaplarından oluşan 5-6 eserlik bir turizm kitapları bölümü çıkmış. Bu kitapların her biri ortalama 2-3 bin adet satmış.

Kitabın kokusunu seviyor

Kâğıda basılan kitabın bir ruhu olduğunu belirten Yıldırım, bir otobüs yolculuğunda yanında oturan kişinin onun bastığı kitabı çıkarıp okuduğunu görünce çok mutlu olmuş. Yıldırım, günümüzde giderek yaygınlaşan e-kitapları sevemediğini vurguladıktan sonra şunları söylüyor: “O kitap Ipad’te olsaydı kişi kitabı okumaya başlayacaktı ama ben bunu hissetmeyecektim bile.  Yayınevimizden yeni bir kitap çıktığında bir adet alıp masamın üstene koyarım. O kitabı uzun süre okşar, sever koklarım ta ki yenisi gelene kadar da masamın üstünde baş köşede durur. Ben hala kitapların kâğıda basılmasından yanayım. Oğlumun biri yazılım mühendisliği eğitimi alıyor. Oğlum önümüzdeki dönemde zamanın gereği olarak yayınlarımızı elektronik ortama taşıyabilir.”
Yıldırım’a en büyük hayalinin ne olduğunu sorduğumuzda yine içinde kitap geçen cümleler kurulunca hiç şaşırmadık. İşte Yıldırım’ın hayali: “Bir daha dünyaya gelsem de yine yayıncılık yaparım. Bana piyangodan para çıksa alt katında kitap satılan üst katında çay-kahve içilen bir mekân açarım.  Ne yapayım 40 yıldır kitaplarla, yayıncılıkla iç içe oldum. Yayıncılığın en ilkelinden en modern tekniğine kadar tüm süreçlerini yaşadım. Bu yüzden artık hayallerimi kurarken bile kendimi yayıncılıktan soyutlayamıyorum. Son yıllarda fotokopiyle kitap çoğaltmalar ve korsan yayıncılık gibi yayıncı ile yazarı mağdur eden olumsuzluklara rağmen yayıncılığı çok seviyorum.”