KEREM KÖFTEOĞLU ARAŞTIRDI,'' DENEYİM KAZANDIRAN TURLAR''
Haftalık Para dergisi için Deneyim Kazandıran Turları araştıran Kerem Köfteoğlu, “Türkiye çok güzel, şiş kebap çok güzel, yine gelecek ben...” 1990’lı yıllarda ülkemize gelen turistlerin bazıları duygularını aşağı yukarı böyle dile getiriyordu. Yıllar içinde köprülerin altında çok sular geçti. Günümüzde ise Türkiye’ye gelen turistlerin bazıları ülkelerine farklı bir deneyim kazanarak dönüyor” diyor.
Köfteoğlu haberinde gidilen yerden farklı bir deneyimle dönme arzusunun sadece Türkiye’ye gelen turistlerle sınırlı olmadığını yazıyor. Tatil tüketicisinin önemli bir kesiminde giderek yayılıyor bu trend. Tatilciler artık gittikleri yeri eş-dostlarına anlatırken “Şurayı gezdim, şunu gördüm” diye başlayan cümleler kurmak istemiyor. Örneğin, Türkiye’ye gelen turist gezi anılarını anlatırken “Baklava açmayı öğrendim, halı-kilim dokumayı öğrendim, iğne oyasını işlemeyi öğrendim” gibi yaşadığı farklı deneyimleri paylaşmayı tercih ediyor.
Binlerce kilometre uzaklardan gelip baklava açmak, kilim dokumak, oya işlemek, dolma sarmak hatta lokum yapmayı öğrenmek isteyen turistler olduğunu duyunca meraklandık. Öncelikle turizmcilerin deneyim kazandıran bu etkinlikleri “özgün turlar” veya “incentive” olarak tanımladıklarını belirtmekte yarar var.

Uzmanlar, deneyim kazandırmaya yönelik geliştirilen turları ‘kültür turu” kapsamında değerlendiriyor. Antalya Tanıtım Vakfı (ATAV) Başkanı Nizamettin Şen, “Kültür turları toplam seyahatler içinde yaklaşık yüzde 10 paya sahip. Incentive kapsamına giren turizmin bu türüne milyonlarca kişinin katılmasını beklemek doğru değil. Bu turlar meraklısına göre düzenleniyor. Bu yüzden düzenleyenlerin özgünlüğü bozacak girişimlerden uzak durup, işi aslına uygun yapmalarında yarar var” diyor.
Şen, Antalya’da deneyim kazandırma çerçevesinde özellikle köy hayatını yaşatmaya yönelik turlarla ilgili şu bilgileri veriyor: “Bu turlara katılan turistler dolma sarmayı, yerel yemekleri yapmayı öğrenmek istiyor. Avrupalı turistler Yörük köylerinde kıl kara çadırda konaklayıp, yufka açmak gibi birçok kültürel faaliyete katılıyor. Bu faaliyetler kültürümüzün tanınmasına olumlu katkı yaptığı gibi yerel ekonomilere de ciddi katkı sunuyor. Dolayısıyla bu faaliyetlerin organize bir şekilde yapılması gerekiyor.”

Size biri “binlerce kilometre uzaktan Japon kadınlar iğneyle oya işlemeyi öğrenmek için geliyor” dese herhalde düş kuruyor sanırdınız değil mi? Oysa gerçek! Bu düşü, iğneyle oya işleme deneyimini Japon Ikumi Nonaka gerçeğe dönüştürdü...
Nonaka’nın bu işi nasıl başardığını öğrenince doğrusu biz de çok şaşırdık. İsterseniz öykünün bundan sonrasını kendisinden dinleyelim: “1992 yılında annemle birlikte Türkiye turist olarak gelmiştim. Antalya’da iğneyle başlıkların kenarına oya işleyenleri görünce hayran oldum. Türkiye’deki el sanatlarının zenginliği beni büyüledi. Üç yıl sonra Antalya’ya yerleşmeye karar verdim. 1998’de Antalya’da kilim halı el sanatları alanında faaliyet gösteren bir firma kurdum. El sanatlarına merak sarıp araştırmalar yaptım. Bir yandan da koleksiyonculuk yapmaya başladım.”
Nonaka, el sanatları hakkındaki bilgisini Japonya’da yayınlanan birçok kitap ve makalede meraklılarıyla paylaştı, sergiler açtı. Yetmedi, konuyla ilgili nerede bir konferans, seminer varsa konuşmacı olarak katılıp deneyimlerini aktardı. Japonya’da en çok satanlar listesinde bulunan rehber bir kitapta halı ve kilimle ilgili yazdığı 15 sayfa ona büyük bir ün kazandırdı. Ardından Japon kadınlar, ondan Türkiye’de el sanatları kurslarına katılım konusunda girişimde bulunmayı talep etti. Bu talep üzerine önce bu yılın ekim ayında Antalya’ya bir grubun geldiğini anlatan Nonaka, “Bu turları Erguvan Seyahat organize etti. Ben de gönüllü olarak destek verdim. İğne oya kurslarına katılmak için gelen kafilenin içinde kilim dokuma hocaları ile üniversite öğrencileri de vardı. Japonya’dan gelenler köy kadınlarıyla birlikte iğne oya yapıp, köydeki yaşam hakkında bilgiler aldılar” diyor.
Erguvan Seyahat’in Japonya operasyonu sorumlusu Ayşegül Çekiç ise bu turları yaparken konu hakkında uzman rehber bulmakta zorlandıklarının altını çiziyor: “Bu yıl getirdiğimiz grupta 30 Japon vardı. Japonların Türk el sanatlarına ilgisinin yüksek düzeyde olduğunu gördük. Bu durum bizi cesaretlendirdi ve önümüzdeki yıl aynı tura 100 kişi getirmeyi planladık. Turlar yerel ekonomilere ciddi katı sağlıyor. Örneğin, tura katılan Japon koleksiyonerler beğenirlerse özgün bir eşarba rahatlıkla 10 bin dolar verip satın alabiliyor.”
Çekiç, Japonların Muş ve İstanbul’a lalelerin açtığı zaman gelip çiçekleri görmek için de para harcadıklarını anlatıyor. Ardından da bu ilgiyi nasıl değerlendiklerini şöyle aktarıyor:
“Japonların görsellik merakı had safhada. Çiçeklere meraklılar özellikle kiraz çiçeğinin açılışını izlemek için turlara katılıyorlar. Ayrıca onları Isparta’ya gül toplama turlarına götürdük. Bu turları Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı (BAKA) ile işbirliği halinde yapıyoruz. Gül toplama turuna katılanlar da yerel halk da son derece memnun.”
Erguvan Seyahat, el sanatları turunu önümüzdeki dönemde Ankara Nallıhan, İzmir Ödemiş, Denizli Buldan, Konya, Pamukkale, Kapadokya ve İstanbul’u kapsayacak şekilde genişletmeyi planlıyor.
Türkiye’ye binlerce kilometre uzaklardan gelip kültürümüzü öğrenmek için farklı deneyim yaşamak isteyen turistlerin merakı el sanatlarımızla sınırlı değil elbette. Buna kanıt olarak Amerika, Yunanistan Almanya, Yeni Zelanda, İngiltere ve İsviçre’den turistlerin baklava açmak için İstanbul’a gelmelerini gösterebiliriz...
Baklava açma turlarını Türk mutfak kültürünü dünyaya tanıtmak isteyen Karaköy Güllüoğlu’nun sahibi Nadir Güllü düzenliyor. Güllü’ye bu işi ne zamandan beri yaptığını sorduğumuzda “10 yıldır yapıyoruz. Yılda 35 tur düzenliyoruz. Her yıl bu turlara ortalama 5 bin kişi katılıyor” diye yanıtlıyor.
Türk kültürüne özgü üretim turlarının yabancı turistlerin gözdesi haline geldiğine dikkat çeken Güllü, tesislerinin gurme turizmi için ülkemize gelen turistlerin başlıca uğrak mekânı haline geldiğini belirtiyor. Güllü, Karaköy’deki üretim tesislerinin gurmeler, yemek yazarları ve birçok yabancı basın mensubu tarafından sıkça ziyaret edilmeye başladığını vurguluyor:
“Baklavanın yanı sıra Türk mutfağının tanıtımı için bir elçi gibi çalışıyoruz. Gastronomi turları için 10 farklı turizm acentesiyle anlaşmamız var. Ağırlıklı yaz dönemi olmak üzere yılda 35 üretim gezisi düzenliyoruz. Yurtiçinden de Mutfak Sanatları Akademisi (MSA) ve Uluslararası Servis ve Lezzet Akademisi (USLA) öğrencilerine yönelik üretim turu taleplerini karşılıyoruz.”

Nadir Güllü, üretim turları kapsamında yabancı konuklara, yılların deneyimine sahip Karaköy Güllüoğlu’ndaki baklava ustalarının elleriyle açtığı yufkaların inceliğini göstermek için Karagöz-Hacivat gösterisi yaptığını anlatıyor. Zar kalınlığındaki yufkanın arkasından yapılan gösterinin turistleri hayrete düşürdüğünü vurgulayan Güllü, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Yabancı konuklarımız baklava yapımının bu kadar incelik ve maharetle yapıldığı bir tesisi ilk kez gördüklerini dile getiriyor. Bunları duymak da mutluluğumuzu artırıyor.”
Kilim dokuma sanatını yaşatmayı görev edinen Meryem Balıkçı ise çok sevdiği işini yerli-yabancılara öğretmek için 2000 yılında başlattığı çalışmalarına devam ediyor. Kilim dokumasını Fethiye’deki Kayaköy Sanat Kampı’na gelen turistlere öğretmekle işe başlayan Balıkçı, “Kurslarımıza yılda ortalama 250 turist katılıyor. Kilim dokuma mesleğini yaşatmak adına Fethiye Belediyesi Kültür Merkezi bünyesinde açılan kurslarda da gönüllü eğitim veriyorum. Kore, Hong Kong, Japonya ve Meksika’dan gelen turistler kilim-halı dokuma kurslarımıza katılıyor. Kurslar kültürümüzün tanınmasını olduğu gibi, ölü sezonda bölgede turistik bir hareket yaşanmasını da sağlıyor. Uzak diyarlardan gelenlere Türk kültürü ve el sanatlarını öğrettiğim için mutluyum” diyor.
Turistler bu kurslarda farklı bir kültürle tanışıp sanatsal ve kültürel çalışmalar içerisinde kilim dokumayı öğreniyor. Uygulamalı olarak görüp öğrendikleri geleneksel el sanatlarımızı, ülkelerinde eş-dostlarına gösterip kazandıkları deneyimlerini sergiliyorlar.
Nar Lokantası’nın yönetici ortaklarından Vedat Başaran, Türkiye’nin gastronomi turizminde ciddi bir potansiyel barındırdığını düşünüyor. Başaran, bu alana yatırım yapmayı planlayan girişimcilere ise şu önerilerde bulunuyor:
“Kendine özgü birçok yanı bulunan mutfağımız, dünyanın her yerinden gastronomi turu meraklılarının ilgisini çekiyor. Bu kesimin konusunun uzmanı rehberler tarafından gezdirilmesini sağlamak amacıyla İstanbul’da 15 rehbere gastronomi eğitimi verdik. Biz de bünyemizdeki Yemek Sanatları Merkezi’nde (YESAM) turistlere 1 saat Türk mutfağını anlatıp uygulamalı dersler veriyoruz.
Bu tür turlara katılanlar günde en az 200 TL harcıyor. Ülkemizin dört bir yanındaki peynir, pekmez, şarap üreticileri ve yöresel mutfaklarında bölgeye özgü lezzet sunanların mekânlarını turiste açması gerekiyor. Çünkü turistler imalat süreçlerini görmek istiyor. Valilikler bu işe önderlik etmeli. Turizmle ilgili tüm kurum ve kuruluşlar da bu işin altyapısının oluşturulmasına katkı sunmalı. Bunu yaparsak hem turizmi 12 aya yayarız hem de ülkenin ciddi gelir sağlamasına katkıda bulunuruz.
TEMA Vakfı, Artvin Borçka’da arıcılığın geliştirilmese destek verdi. Şimdi bu desteklerden dolayı ülkemizin en kaliteli ve verimli saf Maçahel balı üretiliyor. Yerliler para kazanmaya başladığı için Maçahel’de tersine göç hareketi hızlandı. Bu örnekleri çoğaltmalıyız.”
Karaköy Güllüoğlu, dünya genelinde hızla gelişen gastronomi turizminde önemli bir durak oldu. Gurme turizmi için ülkemize gelen turistlerin uğramadan geçemedikleri Karaköy Güllüoğlu, gurmeler, yemek yazarları ve birçok yabancı basın mensubu tarafından sıkça ziyaret edilmeye başladı. Baklava turu ortalama 2.5 saat sürüyor. Bu turun ayrıntılarını incelediğimizde karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor:
Katılımcılar sabah 10.30’da Karaköy Güllüoğlu Yönetim Kurulu Başkanı Nadir Güllü’nün ofisinde karşılanıyor. Burada kendilerine kurumla ilgili filmler izletilip bilgiler veriliyor. Saat 11’de firmanın tüm alanları açıklamalı olarak gezdiriliyor. 15 dakika sonra imalathaneye giren turistler, Nadir Güllü’nün uygulamalı olarak baklava yapım aşamalarını izleyip konuyla ilgi bilgilendiriliyor. Hazırlanan baklava fırına veriliyor. 11.45’te fırından çıkarılıp üzerine şerbet dökülüyor. Konuklar, baklava, kadayıf çeşitleri, peynirli su böreği gibi tadımlık ürünlerden oluşan öğle yemeği ikramında karınlarını doyuruyor. Baklava turu, 12.45’te firmanın teras katında toplu fotoğraf çekimiyle son buluyor. Söz konusu tura katılım bedeli, kişi başı 40 dolar artı KDV olarak belirlenmiş.
Köfteoğlu haberinde gidilen yerden farklı bir deneyimle dönme arzusunun sadece Türkiye’ye gelen turistlerle sınırlı olmadığını yazıyor. Tatil tüketicisinin önemli bir kesiminde giderek yayılıyor bu trend. Tatilciler artık gittikleri yeri eş-dostlarına anlatırken “Şurayı gezdim, şunu gördüm” diye başlayan cümleler kurmak istemiyor. Örneğin, Türkiye’ye gelen turist gezi anılarını anlatırken “Baklava açmayı öğrendim, halı-kilim dokumayı öğrendim, iğne oyasını işlemeyi öğrendim” gibi yaşadığı farklı deneyimleri paylaşmayı tercih ediyor.
Binlerce kilometre uzaklardan gelip baklava açmak, kilim dokumak, oya işlemek, dolma sarmak hatta lokum yapmayı öğrenmek isteyen turistler olduğunu duyunca meraklandık. Öncelikle turizmcilerin deneyim kazandıran bu etkinlikleri “özgün turlar” veya “incentive” olarak tanımladıklarını belirtmekte yarar var.

KÜLTÜR TURUNA GİRİYOR
Uzmanlar, deneyim kazandırmaya yönelik geliştirilen turları ‘kültür turu” kapsamında değerlendiriyor. Antalya Tanıtım Vakfı (ATAV) Başkanı Nizamettin Şen, “Kültür turları toplam seyahatler içinde yaklaşık yüzde 10 paya sahip. Incentive kapsamına giren turizmin bu türüne milyonlarca kişinin katılmasını beklemek doğru değil. Bu turlar meraklısına göre düzenleniyor. Bu yüzden düzenleyenlerin özgünlüğü bozacak girişimlerden uzak durup, işi aslına uygun yapmalarında yarar var” diyor.
Şen, Antalya’da deneyim kazandırma çerçevesinde özellikle köy hayatını yaşatmaya yönelik turlarla ilgili şu bilgileri veriyor: “Bu turlara katılan turistler dolma sarmayı, yerel yemekleri yapmayı öğrenmek istiyor. Avrupalı turistler Yörük köylerinde kıl kara çadırda konaklayıp, yufka açmak gibi birçok kültürel faaliyete katılıyor. Bu faaliyetler kültürümüzün tanınmasına olumlu katkı yaptığı gibi yerel ekonomilere de ciddi katkı sunuyor. Dolayısıyla bu faaliyetlerin organize bir şekilde yapılması gerekiyor.”

JAPONLARIN İĞNE OYA MERAKI
Size biri “binlerce kilometre uzaktan Japon kadınlar iğneyle oya işlemeyi öğrenmek için geliyor” dese herhalde düş kuruyor sanırdınız değil mi? Oysa gerçek! Bu düşü, iğneyle oya işleme deneyimini Japon Ikumi Nonaka gerçeğe dönüştürdü...
Nonaka’nın bu işi nasıl başardığını öğrenince doğrusu biz de çok şaşırdık. İsterseniz öykünün bundan sonrasını kendisinden dinleyelim: “1992 yılında annemle birlikte Türkiye turist olarak gelmiştim. Antalya’da iğneyle başlıkların kenarına oya işleyenleri görünce hayran oldum. Türkiye’deki el sanatlarının zenginliği beni büyüledi. Üç yıl sonra Antalya’ya yerleşmeye karar verdim. 1998’de Antalya’da kilim halı el sanatları alanında faaliyet gösteren bir firma kurdum. El sanatlarına merak sarıp araştırmalar yaptım. Bir yandan da koleksiyonculuk yapmaya başladım.”
Nonaka, el sanatları hakkındaki bilgisini Japonya’da yayınlanan birçok kitap ve makalede meraklılarıyla paylaştı, sergiler açtı. Yetmedi, konuyla ilgili nerede bir konferans, seminer varsa konuşmacı olarak katılıp deneyimlerini aktardı. Japonya’da en çok satanlar listesinde bulunan rehber bir kitapta halı ve kilimle ilgili yazdığı 15 sayfa ona büyük bir ün kazandırdı. Ardından Japon kadınlar, ondan Türkiye’de el sanatları kurslarına katılım konusunda girişimde bulunmayı talep etti. Bu talep üzerine önce bu yılın ekim ayında Antalya’ya bir grubun geldiğini anlatan Nonaka, “Bu turları Erguvan Seyahat organize etti. Ben de gönüllü olarak destek verdim. İğne oya kurslarına katılmak için gelen kafilenin içinde kilim dokuma hocaları ile üniversite öğrencileri de vardı. Japonya’dan gelenler köy kadınlarıyla birlikte iğne oya yapıp, köydeki yaşam hakkında bilgiler aldılar” diyor.
Erguvan Seyahat’in Japonya operasyonu sorumlusu Ayşegül Çekiç ise bu turları yaparken konu hakkında uzman rehber bulmakta zorlandıklarının altını çiziyor: “Bu yıl getirdiğimiz grupta 30 Japon vardı. Japonların Türk el sanatlarına ilgisinin yüksek düzeyde olduğunu gördük. Bu durum bizi cesaretlendirdi ve önümüzdeki yıl aynı tura 100 kişi getirmeyi planladık. Turlar yerel ekonomilere ciddi katı sağlıyor. Örneğin, tura katılan Japon koleksiyonerler beğenirlerse özgün bir eşarba rahatlıkla 10 bin dolar verip satın alabiliyor.”
Çekiç, Japonların Muş ve İstanbul’a lalelerin açtığı zaman gelip çiçekleri görmek için de para harcadıklarını anlatıyor. Ardından da bu ilgiyi nasıl değerlendiklerini şöyle aktarıyor:
“Japonların görsellik merakı had safhada. Çiçeklere meraklılar özellikle kiraz çiçeğinin açılışını izlemek için turlara katılıyorlar. Ayrıca onları Isparta’ya gül toplama turlarına götürdük. Bu turları Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı (BAKA) ile işbirliği halinde yapıyoruz. Gül toplama turuna katılanlar da yerel halk da son derece memnun.”
Erguvan Seyahat, el sanatları turunu önümüzdeki dönemde Ankara Nallıhan, İzmir Ödemiş, Denizli Buldan, Konya, Pamukkale, Kapadokya ve İstanbul’u kapsayacak şekilde genişletmeyi planlıyor.
GÜLLÜ’NÜN BAKLAVA TURLARI
Türkiye’ye binlerce kilometre uzaklardan gelip kültürümüzü öğrenmek için farklı deneyim yaşamak isteyen turistlerin merakı el sanatlarımızla sınırlı değil elbette. Buna kanıt olarak Amerika, Yunanistan Almanya, Yeni Zelanda, İngiltere ve İsviçre’den turistlerin baklava açmak için İstanbul’a gelmelerini gösterebiliriz...
Baklava açma turlarını Türk mutfak kültürünü dünyaya tanıtmak isteyen Karaköy Güllüoğlu’nun sahibi Nadir Güllü düzenliyor. Güllü’ye bu işi ne zamandan beri yaptığını sorduğumuzda “10 yıldır yapıyoruz. Yılda 35 tur düzenliyoruz. Her yıl bu turlara ortalama 5 bin kişi katılıyor” diye yanıtlıyor.
Türk kültürüne özgü üretim turlarının yabancı turistlerin gözdesi haline geldiğine dikkat çeken Güllü, tesislerinin gurme turizmi için ülkemize gelen turistlerin başlıca uğrak mekânı haline geldiğini belirtiyor. Güllü, Karaköy’deki üretim tesislerinin gurmeler, yemek yazarları ve birçok yabancı basın mensubu tarafından sıkça ziyaret edilmeye başladığını vurguluyor:
“Baklavanın yanı sıra Türk mutfağının tanıtımı için bir elçi gibi çalışıyoruz. Gastronomi turları için 10 farklı turizm acentesiyle anlaşmamız var. Ağırlıklı yaz dönemi olmak üzere yılda 35 üretim gezisi düzenliyoruz. Yurtiçinden de Mutfak Sanatları Akademisi (MSA) ve Uluslararası Servis ve Lezzet Akademisi (USLA) öğrencilerine yönelik üretim turu taleplerini karşılıyoruz.”

YUFKALI HACİVAT-KARAGÖZ ŞOVU
Nadir Güllü, üretim turları kapsamında yabancı konuklara, yılların deneyimine sahip Karaköy Güllüoğlu’ndaki baklava ustalarının elleriyle açtığı yufkaların inceliğini göstermek için Karagöz-Hacivat gösterisi yaptığını anlatıyor. Zar kalınlığındaki yufkanın arkasından yapılan gösterinin turistleri hayrete düşürdüğünü vurgulayan Güllü, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Yabancı konuklarımız baklava yapımının bu kadar incelik ve maharetle yapıldığı bir tesisi ilk kez gördüklerini dile getiriyor. Bunları duymak da mutluluğumuzu artırıyor.”
Kilim dokuma sanatını yaşatmayı görev edinen Meryem Balıkçı ise çok sevdiği işini yerli-yabancılara öğretmek için 2000 yılında başlattığı çalışmalarına devam ediyor. Kilim dokumasını Fethiye’deki Kayaköy Sanat Kampı’na gelen turistlere öğretmekle işe başlayan Balıkçı, “Kurslarımıza yılda ortalama 250 turist katılıyor. Kilim dokuma mesleğini yaşatmak adına Fethiye Belediyesi Kültür Merkezi bünyesinde açılan kurslarda da gönüllü eğitim veriyorum. Kore, Hong Kong, Japonya ve Meksika’dan gelen turistler kilim-halı dokuma kurslarımıza katılıyor. Kurslar kültürümüzün tanınmasını olduğu gibi, ölü sezonda bölgede turistik bir hareket yaşanmasını da sağlıyor. Uzak diyarlardan gelenlere Türk kültürü ve el sanatlarını öğrettiğim için mutluyum” diyor.
Turistler bu kurslarda farklı bir kültürle tanışıp sanatsal ve kültürel çalışmalar içerisinde kilim dokumayı öğreniyor. Uygulamalı olarak görüp öğrendikleri geleneksel el sanatlarımızı, ülkelerinde eş-dostlarına gösterip kazandıkları deneyimlerini sergiliyorlar.
“MUTFAKLARIMIZI TURİSTLERE AÇMALIYIZ”
Nar Lokantası’nın yönetici ortaklarından Vedat Başaran, Türkiye’nin gastronomi turizminde ciddi bir potansiyel barındırdığını düşünüyor. Başaran, bu alana yatırım yapmayı planlayan girişimcilere ise şu önerilerde bulunuyor:
“Kendine özgü birçok yanı bulunan mutfağımız, dünyanın her yerinden gastronomi turu meraklılarının ilgisini çekiyor. Bu kesimin konusunun uzmanı rehberler tarafından gezdirilmesini sağlamak amacıyla İstanbul’da 15 rehbere gastronomi eğitimi verdik. Biz de bünyemizdeki Yemek Sanatları Merkezi’nde (YESAM) turistlere 1 saat Türk mutfağını anlatıp uygulamalı dersler veriyoruz.
Bu tür turlara katılanlar günde en az 200 TL harcıyor. Ülkemizin dört bir yanındaki peynir, pekmez, şarap üreticileri ve yöresel mutfaklarında bölgeye özgü lezzet sunanların mekânlarını turiste açması gerekiyor. Çünkü turistler imalat süreçlerini görmek istiyor. Valilikler bu işe önderlik etmeli. Turizmle ilgili tüm kurum ve kuruluşlar da bu işin altyapısının oluşturulmasına katkı sunmalı. Bunu yaparsak hem turizmi 12 aya yayarız hem de ülkenin ciddi gelir sağlamasına katkıda bulunuruz.
TEMA Vakfı, Artvin Borçka’da arıcılığın geliştirilmese destek verdi. Şimdi bu desteklerden dolayı ülkemizin en kaliteli ve verimli saf Maçahel balı üretiliyor. Yerliler para kazanmaya başladığı için Maçahel’de tersine göç hareketi hızlandı. Bu örnekleri çoğaltmalıyız.”
2.5 SAATLİK BAKLAVA TURU 40 DOLAR
Karaköy Güllüoğlu, dünya genelinde hızla gelişen gastronomi turizminde önemli bir durak oldu. Gurme turizmi için ülkemize gelen turistlerin uğramadan geçemedikleri Karaköy Güllüoğlu, gurmeler, yemek yazarları ve birçok yabancı basın mensubu tarafından sıkça ziyaret edilmeye başladı. Baklava turu ortalama 2.5 saat sürüyor. Bu turun ayrıntılarını incelediğimizde karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor:
Katılımcılar sabah 10.30’da Karaköy Güllüoğlu Yönetim Kurulu Başkanı Nadir Güllü’nün ofisinde karşılanıyor. Burada kendilerine kurumla ilgili filmler izletilip bilgiler veriliyor. Saat 11’de firmanın tüm alanları açıklamalı olarak gezdiriliyor. 15 dakika sonra imalathaneye giren turistler, Nadir Güllü’nün uygulamalı olarak baklava yapım aşamalarını izleyip konuyla ilgi bilgilendiriliyor. Hazırlanan baklava fırına veriliyor. 11.45’te fırından çıkarılıp üzerine şerbet dökülüyor. Konuklar, baklava, kadayıf çeşitleri, peynirli su böreği gibi tadımlık ürünlerden oluşan öğle yemeği ikramında karınlarını doyuruyor. Baklava turu, 12.45’te firmanın teras katında toplu fotoğraf çekimiyle son buluyor. Söz konusu tura katılım bedeli, kişi başı 40 dolar artı KDV olarak belirlenmiş.