DÜŞ VE GERÇEK: TROYA

Antik kent Tevfikiye köyünün hemen bitişiğinde yer alıyor; bilet satılan gişeyle, turnikeler arasında yaklaşık 400 metrelik bir yol var. Turnikeleri geçtikten sonra ziyaretçileri tahta bir at ile Troya’yı tanıtan levhalar karşılıyor. Troya'ya gelen hemen herkes Kültür Bakanlığınca 1974 yılında Mimar İzzet Senemoğlu’na yaptırılmış tahta atın önünde yada üstüne çıkıp fotoğraf çektiriyor. Tahta atın yanındaki panoları izleyip, kent surları arasından geçerek antik kenti dolaşmaya başlayabilirsiniz. Eğer Troya hakkında bilgi sahibi değilseniz, göreceklerinizden memnun kalmayabilirsiniz. Çünkü bu görkemli kentte bulunan eserler dünyanın elliden fazla müzesine dağılmış durumda. Ortada birkaç duvar dışında görülecek bir şey yok gibi. Troya'ya müze kurulduğunda ise hem ziyaretçi sayısı artacak, iki saatlik Troya turu belki de yarım güne çıkacak. Başrolünde Brad Pitt’in oynadığı ''Troy'' filmi de Troya’ya ilgiyi arttırmış. Filmde kullanılan at Çanakkale’ye getirilmiş, şimdi Kordon Boyu’ndaki Morrabin Parkında sergileniyor.
Troya’da Erken Bronz çağından Bizans dönemine dek sürmüş dokuz farklı yerleşim katmanı bulunuyor. MÖ 3000-2500 yıllarını kapsayan Troya I 90 metre çapında küçük bir alanı kapsıyor. Surları iyi korunan Troya I’in büyük bir yangınla son bulduğu anlaşılmış. MÖ 2500-2200 yıllarına tarihlenen Troya II ise kentin tarihinde büyük bir önem taşıdığı; Troya’nın önceki parlak çağının yok olmaya başladığı kabul ediliyor. Kentin altın çağını ise MÖ 1800-1275 yılları arasına tarihlenen Troya VI döneminde yaşadığı biliniyor. Troya VI, özenli bir işçilik gösteren surları, ustalıkla yapılmış kent planlaması ve yapılarıyla, antik dünyanın en güzel kentlerden biri olarak kabul ediliyor. Troya VII’nin İliada’da anlatılan Kral Priamos’un kenti olduğu ve Akhalılar tarafından yakılıp, yıkıldığı sanılıyor. Helenistik dönemde kentte inşa edilmiş en önemli yapı ise kentin kuzeydoğusundaki Athena Tapınağı. Troya IX’daki kalıntılar ise Roma dönemine ait. Romalılar, Afrodit’in oğlu Aeneas’ı kentin kurucusu olarak kabul ediyor, dolayısıyla Troyalıların soyundan geldiklerine inanıyordu, bu nedenle Troya’ya büyük saygı duyuyorlardı. Özellikle Roma İmparatoru Augustus döneminde, Athena Tapınağı’nı genişletilmiş ve odeon, tiyatro, bouleuterion gibi bir çok yeni yapı inşa edilmişti. Bunlar inşa edilirken, Troya VI’nın en önemli yapıları ve Troya VII’nin evleri yıkılmıştı, kent Bizans döneminde bütünüyle terk edilmişti.

BİZİM “OSMAN”: MANFRED KORFMANN
Troya’daki kazıları İliada’dan etkilenen Alman tüccar Schliemann 1871 yılında başlatmış. Schliemann’ın amacı Kral Priamos’un hazinelerini bulmakmış, bu yüzden Hisarlık Höyük’ün ortasından geçen ve “Schliemann Yarması” olarak adlandırılan 40 metre genişliğinde ve 17 metre derinliğinde bir gedik açan Schliemann ana kayaya kadar inmiş; ancak hazineyi bulacağım derken birçok tabakanın hasar görmesine neden olmuş. Schliemann, bir süre sonra Priamos Hazinesi olarak kabul ettiği altınlara ulaşmış ve bunları gizlice ülkesine götürmüş. Schliemann'ın ölümünden sonra, çalışma arkadaşı Wilhelm Dörpfeld kazıları sürdürmüş; Dörpfeld Troya’da birbirinin üstünde yükselen ve dokuz katmandan oluşan bir yerleşim olduğunu saptamış. Daha sonraki yıllarda da kazılar sürmüş, ancak gerek kazılara, gerekse Troya’yla ilgili yapılan çalışmalara Alman Profesör Manfred Korfmann damgasını vurmuş. 1988 yılında kazılara başlayan Korfmann Troya savaşının geçtiği dönemde kentin Hititlerin etki alanı içinde bulunan bir Luwi kenti olduğunu ve Troya’nın sanılandan 15 kat daha büyük olduğunu ortaya çıkarmış. Bunların yanında antik kentin dolaşan ziyaretçiler için yollar ve Troya’yı anlatan tabelalar yaptırmış, böylece ziyaretçi sayısı beş binlerden yarım milyona çıkmış. Ben kazımı yaparım, başka bir şey yapmam diyen meslektaşlarının aksine bölge insanın eğitilmesinden, Troya’nın milli park ilan edilmesine kadar her konuyla uğraşmış. Bunun sonucunda Troya 1996 yılında tarihi milli park ilan edilmiş, yerleşim birimleri dışında yeni bina yapmak, ağaç kesmek ve avlanmak yasaklanmış. 1998 yılında da UNESCO Troya’yı dünya kültür mirası listesine almış. Elbette bu çabaları karşılıksız kalmamış, insanımızın gönlünde taht kuran Manfred Korfmann “Osman Bey” olarak adlandırılmış. Anısı şimdi 2004 yılında kurduğu Troia Vakfında yaşatılıyor.

TROYA’YA ZENGİNLİĞİ RÜZGAR GETİRDİ
Kesin olarak yaşanıp, yaşanmadığı bilinmeyen Troya Savaşının MÖ 1200-1190 yılları arasında geçtiği sanılıyor. Bir çok filme, romana esin kaynağı olan bu savaşla ilgili elimizdeki tek belge Homeros İliada Destanı. Anadolulu bir çok kavmin on yıl süren bu savaşta Troyalıların yanında yer aldığı, kendi savaşları olarak gördüğü ve örneğin Xanthoslu Sarpedon komutasındaki Likya ordusunun Troyalıların yardımına koşup, Hektor’a cesaret verdiği biliniyor. Binlerce yıl sonra Fatih Sultan Mehmet’in Midilli’yi aldıktan sonra “Troyalıların öcünü aldım” dediği, aynı ifadeyi Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in de kullandığı kabul ediliyor. Homeros MÖ 8.yy’da kaleme aldığı bilinen destanında doğuyla batı arasındaki amansız savaşı şöyle anlatıyor: “Priamos bereketli ve zengin Troya’nın kralıydı, Troya’nın zenginliği ise Yunan kolonilerinin aklını başından alıyordu. Destanın başkahramanı Paris ise Priamos’un oğluydu ve Tanrı Zeus tarafından İda (Kaz) Dağı’nda yapılan güzellik yarışmasında en güzeli seçmek üzere görevlendirilmişti. Yarışmaya katılan Tanrıçaların her biri (Afrodit, Hera ve Athena) en güzele verilecek altın ödülünü almak için yanıp, tutuşuyordu; birinci olabilmek için Paris’e vaatlerde bulunuyordu. Afrodit Paris’e dünyanın en güzel kadınını eş olarak sunmayı vaat etmişti, bu nedenle Paris onu birinci seçti. Paris daha sonra Sparta’ya gitti, burada Sparta Kralı Menelaos’un karısı Helena’yı görür, görmez aşık oldu. Paris ve Helena Afrodit’in yardımıyla Troya’ya kaçtı; Menelaos elçiler gönderip karısı Helena’yı geri istedi, ancak Troyalılar savaşı göze alarak Helena’yı vermedi. Bunun üzerine Menelaos Helena’yı geri almak için 150 bin asker ve 1200 gemiden oluşan büyük bir Akha ordusuyla Troya önlerine geldi. Akhalılara Menelaos’un kardeşi Kral Agamemmon komuta ediyordu. Troyalılar Akhalılara Kral Priamos’un oğlu Hektor’un öncülüğünde on yıl boyunca direndi.
Uyanık Odysseus Troya’yı bir hileyle ele geçirmeyi önerdi. Bu plana göre tahtadan büyük bir at yapılacak ve Akhalı askerler atın içine girecek, sonra da savaşı bırakıyorlarmış gibi geri çekilip Troyalılara savaş hediyesi olarak atı bırakacaklar, onlar bu atı şehirlerine aldıkları zaman atın içine saklananlar inip kentin kapılarını açacaklardı. Hemen tahtadan bir at yaptılar, savaşçılar atın içine girdi, kapı içeriden kapatıldı. Akhalılar çadırlarını toplayarak denize açıldı, Tenedos’un (Bozcaada) arkasında beklemeye başladı. Surlardan çıkan Troyalılar Akhaların karargah kurduğu alanı gezerken tahta atı görünce tanrıça Athena’ya adak olarak sunmak üzere atı içeri aldılar ve savaşın bitişini bütün gece içki içerek şenliklerle kutladılar. Troyalılar sızdıktan sonra atın içinden inen Akhalar, denizde bekleyenlere ateşle işaret verdiler, az sayıdaki nöbetçiyi öldürüp, kentin kapıları açtılar. Yakılıp, yıkılan kentteki Troyalıların çoğu öldürülmüş, rüzgarın getirdiği zenginliği tahta bir at götürmüştü.”

NASIL GİDİLİR?
Troya Tevfikiye Köyü yakınlarındaki Troya Çanakkale’ye 30 km, İstanbul’a 360 km, Ankara’ya 680 km uzaklıkta. Çanakkale kent merkezinden Troya’ya dolmuşlar kalkıyor.

Ersoy Soydan /TUYED Üyesi
[email protected]