BİZ DEDEMAN’DAYKEN!...

Bu haftaki konuğum turizm sektörünün yakından tanıdığı isimlerden birisi olan Emir Hepoğlu oldu. Emir Hepoğlu dostum ile sözleşip bir araya geldiğimizde amacım 1980’li yılların son döneminde sektörde bir okul vazifesi gören Dedeman Otel’in açılışı ve o dönemde turizmdeki gelişmeleri yakından öğrenmek ve dünden bugüne O’nun izlenimleri ile sektöre bakışını öğrenmekti.



Daha önce telefonla sözleştiğimiz için arşivini hazırlamış beni bekliyordu. Halen Akra Barut Otel ismi ile hizmet veren ve el değiştiren Dedeman Otel sektörde bir okul vazifesi görüyor. Hangi otele gitsem mutlaka bir departmanda “ Biz Dedeman’dayken..” sözünü duymanız mümkün oluyor. O kadar değerli turizmciler buradan yetişmiş ki, adeta okul sözü tam anlamıyla yerine oturuyor.



Emir Hepoğlu aktif, dinamik içi içine sığmayan bir kişi. Oldukça hareketli kişiliği ile dikkat çekerken girdiği her ortamda kendisini belli eden bir yapısı da var. Aslen İstanbullu olan 1989 başında Dedeman Otelinin açılışı için Antalya’ya adım atan Emir kardeşim ile hem o yıllara döndük hem de iki yıldır bir araya geldikleri “Dedeman’ı biz açtık, biz kapattık” grubu konusunda bilgiler aldım. Anıları dinlerken eskilere daldık. Kendisine bu gruptan gelen sayısız eski fotoğraflara bakarken adeta o yıllara gittik. Halen 600 kişilik bir Facebook grubu var bu dostların. Dedeman otelini 1989 yılında onlar açmıştı, kısa bir süre önce ismi Akra Barut olarak değiştiren Dedeman Oteli kapatılırken de ordaydılar. Emir Hepoğlu gibi 230 emekçi de ordaydı. Bu sayının % 90’ı açılış esnasında orada olan insanlardı. Bu çok büyük bir buluşmaydı. Biraz daha düşük bir sayı ile de olsa bu sene ikinci kez yine buluştu bu topluluk.. Facebook grubunda 600 kişi var. Bu 600 kişi her sene bir araya gelmek adına bu platformdan haberleşiyor.





Antalya’ya ilk geldiğimizde Dedeman Otel daha gri bir beton vaziyetindeydi! Emir Heopoğlu ile sohbete başlıyoruz ve kendisinin Antalya’ya geliş hikayesini dinlemek istediğimizi iletiyoruz. O da başlıyor bize anlatmaya: “Aslen İstanbulluyum. Babam Karaköy’de Perşembe Pazarında esnaflık yapardı ve zaman zaman onun yanında çıraklık yapardım. Deli dolu bir çocukluğum oldu. 16 Ocak 1989 yılında Antalya’ya geldim. O tarihte hala birçok turizmci arkadaşımın okul olarak gördüğü Dedeman otelinin yapım çalışmaları devam etmekteydi. 18 yaşında bir genç olarak Antalya’ya geldiğimde o tarihlerde kendimi açıkçası köyde buldum zannetmiştim. Stajer olarak Dedeman’da işe başladık. Buraya gelmeden önce de şu anda yerinde yeller esen İstanbul Maçka Otelinde bir stajım olmuştu. Bu otelinde benim için bir nostaljik değeri var hayatımda. Antalya’ya ilk geldiğimizde Dedeman Otel daha gri bir beton vaziyetindeydi. İnşaat alının hemen karşısında barakalar vardı. Bu barakalarda şu anda İstanbul Cevahir Otelin yiyecek içecek direktörlüğünü yapan Remzi Morkoç adlı arkadaşımız ile birlikte gelmiştik”

Bu arada hem sohbet ediyor hem de o eski fotoğraflara bakıyoruz. 1993 yılında Antalya’ya yağan kar, sanatçılar ile çekilen fotoğraflar ve doldu dolu dostlukların yaşandığı fotoğraflardan alıyorum yayınlamak üzere.. Hey gidi günler hey derken o dönemi biraz daha detaylı anlatmasını istiyorum kendisinden:



“Şu anda Akra Park’ın olduğu alanda bizim briketten yapılmış lojmanlarımız vardı. Ne kadar otelci, stajer geldiyse hepsi orda o lojmanlarda o odalarda altışar kişilik, bayanlarda dört kişi olmak üzere o odalarda yer alan ranzalarda kalırdı. Dönemin şartları göz önüne alındığında çok da iç açıcı şartlar yoktu. İstanbul Teşvikiye Nişantaşı’ndan geldiğim için ilk defa da böyle bir ortamla karşılaşınca adeta şok olmuştum. Geldiğimin ilk haftası büyük bir şok ve hayal kırıklığı yaşamıştım. Hiç unutmuyorum, ilk hafta İzmir’den, İstanbul’dan ve diğer yerlerden gelen birçok stajyer arkadaşımız kaçıp gitmişti. Ama biz dayandık çünkü ilk haftadan başlayan ve günümüze uzanan çok güzel arkadaşlıkların temelini attık o dönemde. İnşaat ortamında, Minibar taşıdık, koltuk, halı taşıdık. Ne kadar eşya varsa hep biz taşıdık. Asansör olmadığı zaman tabana kuvvet 9 kat yukarı malzeme taşıdığımı bilirim”



Şantiye ortamında doğan dostluklar ölmüyor!

“1989 yılında Antalya Cumhuriyet Meydanında meşhur Büyük otel ve Talya Otelin dışında başka büyük otel yoktu Antalya’da. Dedeman otelin bulunduğu alanın etrafı ise ormanlıktı. Dedeman otelinin üstüne çıkıp o dönem baktığımızda biz şehirden oldukça uzak bir konumda görünüyorduk” diye sözlerine devam Emir Hepoğlu eski dostluklar ve arkadaşlıkların ise hiç unutamadığını söylüyor bizlere. Özellikle Otel açılışı için şantiyelerde yaşanan dostlukların ise asker arkadaşlıkları ile unutamadığını iletiyor ve ekliyor: “Benim turizm hayatım boyunca bugüne kadar 8 otel açılışım oldu. Her otel açılışında da o şantiye ortamı hiçbir şeye değişilmez. Çünkü orada soğan kırarak yediğin yeşil mercimeği, kuru fasulyeyi ömür boyunca unutmazsın. Şantiye ortamında doğan dostluklar ölmüyor. Açık otellerde çalıştığın tüm dostluklar zamanla yok olup giderken, şantiye ortamları tıpkı insanın askerlik hatırları ve arkadaşlıkları gibi unutulmuyor. İşe o dostlukları 30 senedir biz sürdürüyoruz. Abisi Amerika’da yaşayan Remsi lakabı ile tanınan Remzi Morkoç, Maxx Royallarin F&B direktörü Sabo lakabı ile Sabri Duygun vardı. Bu iki arkadaşımız da Hauskeeping’den başladılar ve halen Yiyecek içecek direktörlüğü yapıyorlar çalıştıkları gruplarda. Soyadı Abim olan Hakan Abimiz vardı. Gerçekten de soyadı gibi çok iyi bir abiydi bizim için. Şu anda ebediyete göç eden ve o dönem Dedeman Otelin eğlence müdürlüğünü yapan rahmetli Oya Ablamızı da burada unutmadan geçemeyeceğim”



Kaya Öztoprak Müdürümüzden çok şey öğrendik!

Dedeman Otel’in açılışında Genel Müdür olan Kaya Öztoprak’ın yerş de ayrı.. Kaya Öztoprak’ın askeri rejimin bir uzantısı olan Genel Müdür olduğunu söyleyen Hepoğlu, ‘O’ndan çok şeyler öğrendiklerini de bize söylüyor. “Askeri rejimin uzantısı olan çok değerli genel mürdümüz Kaya Öztoprak’ı da unutmak mümkün değil. O bir efsaneydi. O zamanlar Kaya Beyi çok eleştirirdik hareketleri nedeniyle ama o askeri disiplin bizi aldı bugünlere getirdi. Şu anda empati yaparak daha iyi anlıyoruz Kaya Müdürümüzü. Şimdilerde temeli olmayan bazı yöneticilerin ortaya çıkması ile o kişilerin değeri ni ortaya çıkarıyor bizlere.. Bana o dönem hep ismim ile de dört göz diye hitap eden Kaya Bey’e çok şey borçluyuz. İyi ki de o değerli insan bize kızmış ve bizim tabiri caizse gırtlağımızı sıkmış”





Otelin adı ile özdeşleşen Kemal Dedeman’ı ise rahmetle anan Emir Hepoğlu’nun bir ara içini çekerek duygusallığını fark ediyorum. Emir Heopoğlu Rahmetli Kemal Dedeman çok saygıdeğer biri olduğunu söylüyor:



“ Birçok iş adamını otellerde çalışırken Sakip Sabancı’sından Vehbi Koçu’na kadar çok kişi tanıdım ama çok az insanda gördüğüm bir özelliği vardı Rahmetli Kemal Dedeman’ın. Rahmetli Kemal Dedeman çevresinde çok iyi Aurası olan bir adamdı. Kendine özgü bir konuşma biçimi vardı. Kayseri’liydiler ve Şiveli konuşurdu. Personelle her geldiğinde bir toplantı yapardı. O kadar güzel şeyler söyler, o kadar güzel örnekler verirdi ki.. O bizde çok büyük bir saygı uyandırmıştı. Ve halen herkes gibi bizde kendisini saygıyla anıyor rahmetle anıyoruz. Kızı Nazire Hanım ve oğlu Murat Dedeman ile çok çalıştık. Nazire Hanımın büyük kızı Özlem ile o dönem Kapadokya’da Dedeman’ın tanıtım filmlerinin çekimine gitmiştik”



Şimdilerde işin kalitesi kimsenin umurunda değil!

Turizmdeki gidişatı ve o yıllardan bu yıllara uzanan durumu özetlemesini istiyorum ve bize süreci üç ana grupta değerlendiriyor Emir Hepoğlu: “Turizmdeki gidişatı o günlerden bu günlere üçe ayırıyorum. Birinci Körfez savaşı bunun birinci bölümü. Bölgede şimdiki gibi çok otel olmamasına rağmen birinci Körfez savaşı ile çok sayıda insan sektörde işsiz kaldı. Yine bu dönem her şey dahil siteminin daha da yaygınlaşmasının olduğu yıllardı. İkinci Körfez savaşı ile de Ultra, mega gibi saçma sapan uydurma isimlerle konseptler yaratılmaya çalışıldı. Asıl yozlaşma da zaten bu dönem başladı. Herkese beş yıldız tabelası verildi. İnsana insanla hizmet verildiği o dönem unutuldu ve sadece yapılara bakıldı. Hani sizin otelinizde kapalı havuzunuz olmuş, asansörünüz olmuş ve binanınız çok güzelmiş bence bunlar o kadar da önemli değil. Parası olan herkes bir bina dikebilir. Üçüncüsü de şimdilerde yaşanan ekonomik krizlerdir. Krizden sonra fiyatlar düştü, üç dört kişinin yapması gereken işi bir kişiye yaptırılıyor. İşin kalitesi kimsenin umurunda değil. Maalesef sektör ş u anda günü kurtarmak için çalışıyor. Bu arada paranın el değiştirdiğini söylemek isterim. Eskiden turizme yönelen büyük holdingler, işletmeler, yatırımcılar artık ufak ufak sektörden ellerini çekiyorlar ve hiç beklenmedik gruplar bu işe yönelmeye başladı ve çok çabuk da büyüyorlar. Mesela beş sene içerisinde adamın on tane oteli oluyor ya da üç sene de 20 tane otel yapıyor ve finans sıkıntısı yaşamadan çatır çatır açıyorlar. Hizmet kalitesi ve kurumsallık hak getire. Sadece kapıda otel yazıyor ama onun dışında içerisinde doğru dürüst bir hizmet alman tartışılır”




Sektörde yaşanan kalifiye eleman sıkıntısını da soruyorum kendisine. Özellikle stajyer öğrencilere uygulanan kötü uygulamaların sektöre adım atmaya hazırlanan gençleri küstürdüğünü söylüyor. Gittikleri birçok üniversite söyleşisinde yaptıkları anketlerde de yaklaşık % 89 oranındaki öğrencinin bu işi yapmak istemediğini gösterdiğini ifade ediyor bize. “Kalifiye elemanın çoğu sektörden maalesef küstürüldü ve kaçırıldı. Şimdilerde imkanı olanlar serası, toprağı ve köyü olan bir çok sektör temsilcisi ya organik tarım yapıyorlar ya da hayvancılık yapıyorlar. Bunu yapamayanlar da farklı sektörlere kaydı. Bir kısmı da yıllar içerisinde elde ettiği bilgi birikimi ve tecrübe ile şef, müdür yada yönetici oldular. Ama artık alttan yetişmiş insan gelmiyor. Bunun da sebebi günü kurtarmak adına yapılan uygulamalar. Üniversiteye zaman zaman söyleşilere gidiyoruz. Maalesef turizm öğrencilerinin % 88’i okul bittikten sonra turizmde çalışmak istemiyor. Neden? Çocuklar staj yapıyorlar. Tabiri caizse bu çocuklarımızın analarını ağlatıyorlar. Birçoğunu sandalye üzerlerinde yatırıyorlar. Lojman şartları berbat. Duşları berbat. Yediğin yemek değil, aldığın para değil. Bizde üstüne hakaret ve küfür yediğin zaman o gençlerimiz ne yapsın ki? Bide üniversiteyi bitiren gençlerimizin aklında diplomayı aldıktan sonra düşüncesi hemen müdür olmak yolunda. Maalesef öyle bir şey de yok ama burada öğretmeler çocuklara bunları anlatması gerekiyor”



Hastane Hausekeeperlığı da yaptı!

Sektör dışında Hastane Hausekeeperlığı da yaptığını da anlatan Emir Hepoğlu turizm dışında da sağlık hizmetlerinde de bu işin nasıl yürütüldüğünü çok yakından görmüş. “Hastane Hausekeeperlığı yaptım. Bu da tamamen merakla alakalı bir şeydi. Bizim iş alanının diğer aktörlerde nasıl işlediğini bu işe çok yakından gördüm. Bildiğiniz gibi özel hastaneler ayrıca sağlık hizmetlerinin yanı sıra otelcilik hizmeti de veriyorlar. Bu konuda da hastaneler turizm alt yapısı olan kişileri istihdam ediyorlardı. Bende bunlara ilk başlayan isimlerden birisiyim. İstanbul Bahariye’de Kadıköy şifa hastanesinde iki sene hem idari işler dürülüğü yaptım. Hastaneyi bu işle daha yakından tanıdım ve çok da sevdim. Tabii ki turizmde çalışmak güzel ama hastanede çalışmak da ayrı güzelmiş.Bu arada destinasyonlar arasındaki farkı da yaşamış ve görmüş oldum” Akra Barut Otel ise yeni bir okul olarak küllerinden yeniden doğdu Dedeman serüveni ile sektöre merhaba diyen Emir Hepoğlu, halen Avi Aker ve Şule Billur ile birlikte Tro To Du eğitim ve medya danışmanlık firmasının halen kurucu ortaklığını sürdürüyor. Sadece Turizm Sektörü değil farklı sektörler için de eğitim ve danışmanlık hizmetleri veriyor. Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesinin radyosunda turizm Kulübü diye bir radyo programı yapan Hepoğlu bu programı bir haber portalı üzerinden tekrar hayata geçirmeyi planlıyor. ABM Grubta da satış pazarlama ve iş geliştirme departmanına bakan ve aynı zamanda iş geliştirme direktörü olan Emir Hepoğlu sektöre büyük katkı sağladığına inandığı “Cute Towels / Sevimli Havlular” adında bir de ktabı var. Hepoğlu’nun hikayeleştirdiği ve bu döneme kadar otelcilik hayatımda yaşadığı bir çok ilginç olayı anlattığı yeni kitabı da yolda..