BEREKETLİ TOPRAKLAR SİRENLERDEN FOKLARA: FOÇA

Foça; 12 İon kentinden biri olan Phokaia'nın kalıntıları üzerinde gelişmiş, çok şükür binlerce yıldır adı ve yeri değişmeden günümüze ulaşmayı başarmış.  Arkeolojik kazılar sonucu Foça’nın ilk kez M.Ö. 3.000’lerde kurulduğu anlaşılmış. M.Ö. 11. yüzyılda Aioller, M.Ö. 9. yüzyılda İonlar yerleşmiş Phokaia’ya. M.Ö. 7. yüzyıldan başlayarak hızla gelişmiş, özellikle denizcilikte büyük başarılar elde etmişler. Elli kürekli ve beşyüz yolcu alabilen gemileriyle uzun deniz yolculuklarına çıkmışlar; Herodotos’a göre Mısır, Adriyatik, İspanya ve İtalya’ya kadar gitmişler, hatta Cebelitarık Boğazı aşıp İspanya’nın Tartessos kentine ulaşmışlar. Velhasıl Foçalılar 3 bin yıldır denizcilikleriyle nam salmışlar. Hala da öyle, Ege'nin en büyük trol filosu Foça'da bulunuyor.
Miletoslular'la savaşacak güçte olmayan Phokaialılar daha çok batıya açılmış. Miletoslular'la birlikte Çanakkale Boğazı’nda Lampsakos (Lapseki), Karadeniz kıyısında Amisos (Samsun) kentlerini kurmuşlar. Daha sonra başta Fransa’nın Marsilya kenti olmak üzere, İspanya’da Emporion (Ampurias), Korsika’da Alalia, İtalya’da Napoli yakınlarında Elea (Velia), Mısır’da Naukratis ve  Midilli’de Methymna gibi otuz civarında koloni kurmuşlar.
İŞGALCİYE UYUZ BİR KÖPEK BIRAKMIŞLAR
Bir zamanlar Dünyanın en büyük kentlerinden biri olan Phokaia altın çağını M.Ö. 650-546 yılları arasında yaşamış. Anadolu’yu baştanbaşa işgal eden Harpagos komutasındaki Pers orduları M.Ö. 546 yılında Phokaia’nın da kapısına dayanmış. Bir süre savaşan Phokaialılar daha fazla direnemeyeceklerini anlayınca teslim olmak için bir gece süre istemişler. Persler sabah olup kente girdiklerinde uyuz bir köpekten başka bir canlı görememiş. Phokaialılar kentin altındaki tünellerden geçip, denize açılmışlar; bir kısmı yıllar sonra geri dönmüş ama kent bir daha eski günlerine dönememiş. Bir kısmı ise İtalya’ya yerleşerek Elea kentini kurmuş. Orada kurdukları Elea felsefe okulu yeni bir felsefe akımı başlatmış. Binlerce yıl sonra bu kez  mübadeleyle Foça’dan ayrılmak zorunda kalan Rumlar Yunanistan’da yeni yerleşimler kurmuş. (Selanik yakınlarındaki Nea Phokea- Yeni Foça ve  Atina'nın güneyindeki  Palea Phokea- Eski Foça)
Foça'da Antik kalıntıların çoğu modern yerleşimin altında kalmış. İlk arkeolojik kazılar 1913-1920 yılları arasında Fransız Arkeolog Felix Sartiaux tarafından başlatılmış. 1952-1974 yılları arasında Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal Foça’yı ikinci kez kazmış ve Athena Tapınağı'nı bulmuş. Üçüncü kazı dönem kazılarına Prof. Dr. Ömer Özyiğit başkanlık ediyor. Bu kazılarda 1991 yılında M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen Anadolu’nun en eski antik tiyatrosu bulunmuş. 1992 yılında da Heredotos'un söz ettiği kent suru, bir inşaat kazısı sırasında gün ışığına çıkmış, bulunan sura Herodotos Duvarı adı verilmiş.
Antik dönemde kentin doğusundaki tepeler üzerinden geçen surlar, Athena Tapınağı'nın bulunduğu yarımadayı da kuşatıyordu. Hem antik yerleşim hem de şimdiki Foça bu surların çevrelediği alanın içinde kalıyor. Surların en iyi korunmuş bölümü yarımada üzerinde bulunuyor ve Beş Kapılar Kalesi olarak adlandırılıyor.  Yan yana dizili beş kapıdan adını alan kale Osmanlı döneminde kayıkhane olarak kullanılmış, şimdilerdeyse çeşitli sanat etkinliklerine ev sahipliği yapıyor.
Beş Kapılar Kalesinden Küçükdeniz’e doğru giden Âşıklar Yolu üzerindeki küçük köprünün yanında Kibele Kutsal anıtı yer alıyor. Athena tapınağının kuzey yamacında deniz kıyısında bulunan anıt Anadolu’nun Ana tanrıçası Kibele’ye adanmış. Anıtın  üzerinde M.Ö. 590-580 yıllarına tarihlenen kent surları görülüyor. Phokaia’nın ünlü Athena Tapınağı da aynı döneme tarihleniyor.
Bağarası-Foça arasında ilçeye yaklaşık 7 km uzaklıkta Arpaderesi Çayı'nın kıyısında Pers döneminden kalma kayaya oyulmuş bir mezar anıtı yer alıyor. M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen ve Taş Kule olarak da adlandırılan mezar anıtı birkaç yıl önce restore edilmiş.  Foça’ya 2 km uzaklıkta Çan tepesinin eteğindeki bulunan kaya mezarları ise Şeytan Hamamı olarak biliniyor. Fatih Camisi, Kayalar Camisi, Hafız Süleyman Camisi ve iki hamam  Foça’daki Osmanlı dönemi eserleri. İlçede Foça taşından inşa edilmiş çoğu Rumlardan kalma 180 tescilli ev bulunuyor. Ama asıl ilginç evler Foça’nın dışında ve köylerinde bulunan yükseklikleri cephe genişliğinden daha fazla olması nedeniyle 'kule ev' olarak adlandırılan yapılar.



Yeni Foça’ya giden 23 kilometrelik yolun manzarası olağanüstü, yol boyunca el değmemiş birçok plaj var, özellikle turkuaz renkli Mersinaki koylarını görmek gerek.
Foça çevresi nesli tükenme tehlikesi altında olan Akdeniz Foklarının (Monachus monachus) en önemli yaşam alanlarından, bu nedenle Türkiye’nin 14 özel çevre koruma alanından biri ilan edilmiş. İnsanlardan uzak yaşamayı seven foklar, Foça’nın el değmemiş doğasında varolma savaşı veriyor. Tüm dünyada beş yüz civarında Akdeniz Foku'nun bulunduğu, bunların yüz kadarının Türkiye kıyılarında yaşadığı kabul ediliyor.
Foça açıklarında altı ıssız ada yer alıyor; Orak Adası, İncir Adası, Kartdere Adası, Fener Adası, Hayırsız Ada ve Metelik Ada. İncir Adası Foça’nın tam karşısında. Antik kalıntılarında görüldüğü adanın çamlarla kaplı kısmında bir kamp alanı ve kır lokantası var. Foça adalarının en büyüğü ise Orak Adası. Orak Adasının hemen batısında ise adı mitolojide de geçen Siren Kayalıkları yer alıyor. Burada Dünyalar güzeli denizkızları yaşarmış. Denizkızları büyülü sesleriyle şarkılar söyler, buradan geçen denizciler bu sesleri duyabilmek için yaklaşır,  çoğunun gemisi bu kayalıklarda parçalanırmış. Şimdi Siren kayalıkları Akdeniz foklarına ev sahipliği yapıyor. Fokları korumak amacıyla Siren Kayalıkları ve Orak Adası'na yzü metreden fazla yaklaşmak yasaklanmış. Fokların eskiden deniz tanrısı Poseidon ve güneş tanrısı Apollon'un koruması altında olduğuna inanılırdı. Şimdide balıkçılar çoğu kez ağlarını yırtmasına karşın foklara sevgiyle yaklaşır ve onların uğurlu olduklarına inanır. Eski Yunanlılar, Akdeniz fokunu, tombul hayvan anlamına gelen phoka (foka) sözcüğüyle adlandırıyordu. Foklar Antik Phokaia kentine de  adını vermiş. Foça adının kökeni hakkında başka tezler olsa da kazılarda bulunan M.Ö. 500'lere tarihlenen fok figürlü sikkeler fokların burayla çok eski dönemlerden biri özdeşleştiğini gösteriyor.
En gıcık kaptığım turist tipi gezdikleri yerin tarihini, doğasını merak edeceğine, bismillah demeden arsa-ev arayışına giren insanlar. İşte bu zihniyet kıyı kasabalarının canına okuyor. Çoğu insan bir hafta bile kalamayacağı yerlerde mülk edinmeye çalışıyor, bu yüzden talep artıyor ve her taraf çirkin binalarla doluyor. Böyle düşünmeme rağmen Foça’yı ilk gördüğümde çarpıldım, hatta birkaç dakika sonra ben burada yaşamalıyım dedim. Sonradan öğrendim ki bu yalnızca benim başıma gelen bir şey değilmiş.
Foça’da yerini kimsenin bilmediği bir karataş varmış, güya ona ayak basan bir daha Foça’dan kopamıyormuş, nereye giderse gitsin dönüp, dolaşıp Foça’ya geliyormuş, kendi hesabıma –ihşallah- demekten başka bir şey gelmiyor içimden.(  Ersoy Soydan / [email protected] )