AKDENİZİN ŞIMARIK KIZI: GİRNE

EN ESKİ TİCARET GEMİSİ
Girne Kalesi ve Limanı eski kentin merkezini oluşturuyor. Günümüze son derece sağlam bir şekilde ulaşan Girne Kalesi ilk olarak Bizans döneminde inşa edilmiş, Lüzinyanlar döneminde genişletilmiş, Venedikliler kaleyi güçlendirerek yeniden inşa etmiş. Kalenin içindeki modern müzecilik anlayışıyla yapılmış canlandırmalar ve sergi salonları dikkat çekici. Bunların en önemlisi Akdeniz’in en eski ticaret gemisi olduğu kabul edilen 2.300 yaşında bir batık. Bu gemi 1965 yılında bir sünger avcısı tarafından üç metre derinlikte fark edilmiş ve Pennsylvania Üniversitesi arkeologlarınca çıkarılmış. Batıkta bulunan badem kalıntılarına yapılan testler MÖ 288, Halep Çamı kerestesine yapılan testler ise MÖ 389 sonucunu vermiş, testlerden gemi battığında seksen yıllık olduğu anlaşılmış. Lüzinyan zindanlarında ise işkence sahneleri canlandırılmış, o zamanki işkenceleri görünce halimize şükretmek geliyor insanın içinden(!)
Kalenin yanı başındaki at nalı şeklindeki Girne yat limanı sıra sıra lokantaları, kafeleri, barlarıyla tipik bir Akdeniz kenti havası taşıyor. Zarif çan kuleli Arhangelos Ortodoks kilisesi ise Girne ve çevresinden toplanan ikonaların sergilendiği bir müze olarak kullanılıyor.
Girne’nin etrafı lüks otellerle çevrilmiş, kente başta Türkiye ve İsrail olmak üzere bir çok ülkeden turistler kumar oynamaya geliyor. Alagadi sahillerine ise Caretta Caretta kaplumbağaları.
Selahattin Eyyubi 1187’de Kudüs’ü alınca Fransız kraliyet ailesinin korumasındaki Augustine tarikatı keşişleri buraya yerleşmiş. Girne’yi kuşbakışı seyreden Bellapais manastırının adı Fransızca “Abbaye de la Paix” yani “Barış Manastırı” anlamına geliyor. Gotik manastırın ortasındaki avlunun dört yanını çeviren revaklar, yemekhane ve kiliseyi Fransızlar inşa ettirmiş. Manastır Osmanlı döneminde Rumlara verilmiş ve kilisesi Hagia Asproforesha “Beyaz Giymiş Meryem” olarak adlandırılmış, kilisenin içindeki dini eşya ve resimler ise Rumlardan kalma.
Girne civarında bir başka ünlü manastır ise “Cevap veren İsa” anlamına gelen Antiphonitis. Manastırın kilisesi freskleriyle ünlü. İlk kez 7. yüzyılda inşa edildiği bilinen kilisesinin duvarları iki farklı dönemde resimlerle süslenmiş.



WALT DİSNEY’İN KALESİ
Beşparmak Dağlarının üzerinde Arap akınlarına karşı inşa edilmiş St.Hillarion, Buffavento ve Kantara adında üç Ortaçağ kalesi bulunuyor. Girne’yi 732 metre yükseklikten seyreden  St. Hillarion Kalesinin adını Kudüs’ten kaçarak Kıbrıs’a yerleşen bir azizden aldığı kabul ediliyor. Kalenin güzelliği Walt Disney’e de esin kaynağı olmuş,  bir çok çizgi filminde kaleyi canlandırmış.
Beşparmak Dağları adanın kuzeyinde 80 km boyunca uzanıyor. Ortalama 900-950 metre yüksekliğinde olan sıradağın en yüksek yeri 1024 metre yüksekliğindeki Selvili Tepe. Beşparmak Dağları kalker yapısı nedeniyle su tutamıyor, üstelik Rum tarafındaki 2 bin metre yüksekliğinde Trodos Dağı yağışların çoğunu alıyormuş. Subtropikal bir bölgede yer aldığı için kimi zaman on ay boyunca yağış almadığı oluyormuş Kuzey’in. Su olmadığı için dikilen ağaçlar bile kuruyormuş, suyu bulmak için yapılan tüm sondajlar sonuçsuz kalmış. Şimdi ya Manavgat’tan su getirerek, ya da bir hayli pahalı yöntem olan deniz suyundan su üreterek su sorununu çözmeyi planlıyorlar. Su gibi enerji de büyük bir sorun Kuzey Kıbrıs’ta, Rumlar Türklere enerji vermiyormuş. Teknecik’te fueloille çalışan bir termik santral var. Özetle tüm adalarda olduğu gibi su, enerji ve yeraltı-yerüstü kaynakları sınırlı Kıbrıs’ın.

KISA KIBRIS TARİHİ

Bizans Lüzinyan Krallığı (1192-1489), Venedik (1489-1570) yönetimi altında kalan Kıbrıs 1571 yılında Osmanlılar tarafından fethedilmiş. Osmanlılar 1878 yılında adayı İngilizlere kiralamış. 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmiş ve adada fiilen İngiliz egemenliği bitmiş ama etkisi geçmemiş. Bir kere trafik soldan akıyor, evler sterlinle alınıp, satılıyor. Pek çok şeyde İngiliz damgası var hala. 1960 yılında imzalanan anlaşmayla İngilizlere Güney Kıbrıs’ta iki üs bırakılmış. Şimdi Karni ve Esentepe köylerinde 6 bin İngiliz yaşıyor, Güney’de de 30 bin civarında İngiliz’in yaşadığı söyleniyor.
1963 yılında iki kesim arasında çatışmalar başlamış, bu tarihte 104 karma köy varmış, Türkler 1963-1974 yılları arasında 84 köyden sürülmüş. 15 Temmuz 1974 günü Yunanistan’daki Albaylar Cuntasının da desteğini alan EOKA lideri Nikos Sampson Makarios hükümetini devirmiş. Beş gün sonra Türk ordusu denizden ve havadan harekata başlamış. BM Güvenlik Konseyi ateşkes isteyince harekat durmuş, Türk ordusu Girne’den Lefkoşa’ya kadar uzanan bölgeye sıkışmış. 15 Ağustos 1974 günü ikinci harekat başlamış, Mağusa, Erenköy, Karpaz çevresi Türk denetimine girmiş. Ancak ikinci harekat uluslararası kamuoyunda büyük tepkiyle karşılanmış, Türkiye’nin sınır çizmesi de, Kıbrıslı Türklerin kurdukları devlet de, hiçbir zaman kabul edilmemiş.
Biz KKTC diyoruz ama bu devleti bizden başka tanıyan yok. Öyle ki İnterpol bile tanımıyor KKTC’yi, hal böyle olunca Asil Nadir gibi aranan şahıslar rahatlıkla yaşayabiliyor Kıbrıs’ta.  Kuzey Kıbrıs ciddi bir izolasyon yaşıyor, örneğin hiçbir uçak direkt olarak uçamıyor, bu da özellikle turizmin gelişmesini engelliyor. 1974’te ikiye bölünen adada iki taraf çözüme ulaşmak için yıllardır görüşüyor, (dün Talat ve Hrisofyas bu yılın 40. görüşmesini yaptı) ancak ortada somut bir gelişme yok.

KKTC, adanın yüzde 36.04’ünü, Rum kesimi ise 61.2’sini elinde tutuyor. Rumlar, Kıbrıslı Türklere yüzde 26.94 oranında toprak bırakmak istiyor. KKTC ise sahiller ve Karpaz hariç, yüzde 30’un altına inmemekte diretiyor. Anlaşılan o ki herkes toprak ve mülkiyet sorununa kafayı takmış durumda. Çözüm aslında belirsizliğin giderilmesi anlamına geliyor. Zira özellikle Kuzey Kıbrıs’taki göçmenlerin çoğu nerede, ne kadar yaşayacağını bilmiyor, bu çözümü güçleştiriyor. Mülkiyet sorunu Rumların kazandığı davalarla iyice karmaşık bir hale gelmiş. 1974 yılında Kuzeyde yaşayan 150 bin Rum Güney’e; Güney’de yaşayan 60 bin Türk Kuzey’e göç etmiş. Göç edenlerin mülkleri çoğunlukla göçmenlere verilmiş. Kuzey’in nüfusu 125 bin iken 250 bine çıkmış, 35 yılda 83000 Türkiyeli göç etmiş. Rumlar da boş durmamış, onlarında nüfusu 400 binden 850 bine çıkmış. Bunların 66 bin Pontoslu 100 bin Yunanlı 10 bin Sırp, 20 bin Hıristiyan Arap göçmenlermiş. Kıbrıslı yerel kaynaklara göre Rumlar Güneydeki Türk izlerini sistemli olarak yok ediyormuş, özellikle köylerdeki 100 civarındaki camiyi yıktıkları söyleniyor. Kuzeyde hiç kilise yıkılmadığı söyleniyor ama müze ve cami olarak kullanılanların dışındakilerin tarumar edildiğini söylemem gerekiyor. Kıbrıs sorununun görünmeyen bir yüzü daha var. O da en büyük zararı Türkiye’de yaşayan Rumlara vermiş olması. İstanbul’u altüst eden 6-7 Eylül 1955 olaylarının, 1964 yılında Yunan uyruklu Rumların apar topar sınırdışı edilmesinin, Gökçeada (İmroz) Rumlarına yapılan baskı ve kamulaştırmaların altında hep Kıbrıs sorunu yatıyor.

Nasıl Gidilir?
Girne; Lefkoşa’ya 26 km, Ercan Havaalanına 44 km,  Gazimağusa’ya 80 km,  Güzelyurt’a 63 km, Lefke’ye 68 km, İskele’ye 77 km ve Dipkarpaz’a 140 km uzaklıkta. Kıbrıs’a Türkiye’nin 11 kentinden uçak seferleri yapılıyor.
ERSOY SOYDAN /[email protected]